Bu ironik spotun ardından sadede gelirsek konu İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) satışa çıkardığı Deniz Palas. Vakıf “Çok borcumuz var, bu bina bize lüks” diyerek satışa çıkardı binayı. Dört yerli talipten biri
Doğuş grubu. Binanın tepesindeki, dünyanın
plastik masa ve sandalyeli
en pahalı restoranı unvanını kimselere kaptırmayacak X Restaurant’ın da
sahibi Doğuş’un bu binayı satın alıp otel yapması bekleniyor.
Onlar almazsa başka bir yerli
grup alıp otel yapar.
Tam “otellik bina” çünkü.
Şişhane’nin göbeğindeki Deniz Palas’a yüzünüzü dönün, kafanızı 180 derece çevirip sağı solu tarayın, her yer inşaat, her yer otel.
Şakir Eczacıbaşı’nın ardından neler oldu?Şişhane’nin
iştah açıcı bir
turizm merkezi olma yolunda
adım adım ilerlediğini, hatta
İstiklal Caddesi merkezli
Beyoğlu’nun bu yönde gelişmesinin istendiğini hepimiz biliyoruz. “Yayında mıyız?” diye taş kesilmesiyle ünlü belediye başkanının
teşvik ettiği gelecek bu. Burada turistlerin çok beğeneceği şahane
art nouveau binalar var.
Talep onları her gün daha değerli kılıyor. Masrafları kültür-sanatla ödenecek gibi değil, otel,
rezidans,
AVM falan olmuyorlarsa en azından afili bir
Simit Sarayı, Mado falan olmalılar ki parayı çıkarsınlar.
Böylesine değerli bir binayı kültür-sanat faaliyetiyle heba etmelerine
sistem izin vermez.
Deniz Palas da oradaki bütün güzel binalar gibi elbet bir gün otel ya da AVM olmayı tadacaktır.
İKSV’de Şakir Eczacıbaşı’nın vefatı bir dönemin sonu oldu. Vakıf beklendiği üzere kültür-sanat camiasına daha aşina olan Faruk Eczacıbaşı’nın değil de
işadamı kimliği öne çıkan
Bülent Eczacıbaşı’nın görevi devralmasıyla yeni bir yönetim anlayışına sahip oldu. Bülent Eczacıbaşı başarılı bir kültürel miras ama yanında da bir
ekonomik enkaz devraldı. İlk icraatlarından biri mali yapının başına holdingden
uzmanlar getirmek oldu. Vakfa
10 milyon lira bağışta bulunuldu. Zamanında ödenemeyen maaşlar ödenmeye başlandı. Vakfı finansal açıdan düzeltmeye girişildi.
Ama belli ki işe yaramamış. Ne yapılırsa yapılsın vakıf durumunu düzeltememiş ki içinde bulunduğu binayı satma kararı aldı. Milliyet ekonomi yazarı Güngör Uras satışa karşı olduğunu yazdı. Vakıftan alacaklı bankaların bir tür
sponsorluk düşüncesi ile bu borçları silmelerini teklif
etti. Hoş bir hayal. Ama bu alandaki yapısal sorunu çözmüyor.
Radikal’den Cem
Erciyes ise “Bina güzel ama İKSV’yi daha çok seviyoruz” diyerek isteksiz bir peki çekti yazısında. Onda da elde avuçta ne varsa satan görkemli günlerini geride bırakmış konağın
yaşlı hanımına şefkat gösterme eğilimi sezdim tabiri caizse.
Bana kalırsa Deniz Palas’ın satılması mecburiyeti
Türkiye’de kültür-sanat faaliyetlerinin finansmanıyla ilgili hazin
durumu ortaya koyuyor.
Devlet kültür-sanatın finansmanı konusunda özel sektöre yeteri kadar destek olmadıkça işler kötüye gidecek.
Muhafazakar bazı kültür çevrelerinin İKSV’yi beğenmediğini, ona alternatifler geliştirmeye çalıştıklarını biliyoruz. Belediyeye bağlı kültür kurumlarına bakarsanız bu fikrin izlerini görürsünüz. İKSV’nin başını çektiği kültür-sanat faaliyetlerinin
yalnız bırakılmasının, hükümetin hep bu camiaya mesafeli yaklaşmasının bununla ilgisi var mı bilmiyorum. İstanbul müzikle, resimle, plastik sanatlarla, tiyatroyla, baleyle, operayla güçlü olur... Bunları desteklemek bir lütuf değil, görev olduğu kadar ekonomik açıdan da bir gereklilik. Ama
yol için gerekirse cami yıkarız”dan daha geniş
vizyon lazım.
New York dünya
müzik piyasasının iki-üç merkezinden biri. Brooklyn de o şehrin
en mühim müzik mahallelerinden...
Au Revoir Simone bu mahalleden. 2000’ler boyunca yayımladıkları üç albümle hayal âleminden şarkıları hayatımıza soktular.
Bir “Sad
Song” mesela hâlâ
best of electropop listeme girer. “Move in Spectrums” bir yanıyla Lali Puna diğer yanıyla
Kings Of Convenience havalarına uzanan
sakin,
mutlu, huzurlu, derdi tasası olmayan bir
albüm. Bizle alakası yok yani. Dinlerseniz belki
huzur bulursunuz.
Deniz Palas binasının içinde
yer alan Salon, müzikten, tiyatroya, konferanslardan
şiir dinletilerine şehrin hizmetine sunulmuş hoş bir kültür-sanat mekanıydı. Satışın ardından elbette artık böyle bir yer kalmayacak. Peki ne olacak?
İKSV’nin yine Şişhane-
Galata hattında yeni bir binaya taşınacağı konuşuluyor. Salon bu binada olmayacak. Alternatif bir mekan olarak
farklı bir yerde faaliyetlerini sürdürecek ya da bir
markaolarak farklı mekanlarda muhtelif işler yapacak gelen bilgilere göre. Halen yer arayışındalar.
Benim temennim kendine ait bir
yerde hayatına devam etmesi. Şehrin Salon’a ihtiyacı var.