Peygamberimizi rüyada görmek inananlar için ne ifade eder?

07:32 No Comments

Peygamber Efendimizi (s.a.s.) dünya gözüyle görmek bize nasip olmadı. Biz, O’nu görmeden sevdik. Ancak O’nu göremeyip de görme arzusuyla yanıp tutuşan bazı peygamber sevdalıları, Efendimizi hiç olmazsa rüyalarında görüp teselli olmuşlardır. Ne mutlu onlara
Peygamberimizi rüyada görmek inananlar için ne ifade eder?
Mutlaka dikkatlerinizi çekmiştir. Mevlid Kandili veya kutlu doğum haftası münasebetiyle statlarda bazı taraftarlar, “Biz Sen’i görmeden sevdik Ya Resulallah” yazısını yazarlar. Bu şekilde Efendimize olan derin sevgi ve bağlılıklarını ifade ederler. Bizim milletimizin Peygamber sevgisi çok farklıdır.

Allah Resulü’nü (s.a.s.) dünya gözüyle görmek her mümine nasip olmamıştır. O’nu göremeyenler, hep görme arzusuyla yanıp tutuşmuşlardır. O’nu dünya gözüyle göremeyenler, hiç olmazsa rüyalarında görerek teselli olmak istemişlerdir. Peygamber Efendimizi rüyada görmek, bir mümin için rüyaların en güzelidir. Bir göz için o Güzeller Güzeli’ni görmekten daha üstün bir dünya mutluluğu yoktur.

İşte bu mutluluğa erişip sahabi olamayan Peygamber sevdalıları, en azından O’nu rüyalarında görüp onunla teselli olmuşlardır. Peygamber Efendimiz, kendisini rüyasında görecek bu talihliler için şu müjdeyi vermiştir: “Beni rüyasında gören, aynen uyanıkken görmüş gibidir. Zira şeytan, benim kılığıma bürünemez.” (Buhârî, Ta’bîr, 10) Hak dostları O’nu rüyada görmeyi en büyük lûtuflardan birisi saymışlardır.

Bir nasip meselesidir

Ashab-ı kiramın, Peygamberimize olan hasreti, O’nun aralarından ayrılmasıyla iştiyaka dönüşmüş, Efendiler Efendisi’ni rüyalarında görerek iştiyaklarını dindirmeye çalışmışlardır. Sahabe-i kiram hazretleri vefatlarından sonra Peygamber Efendimizi rüyalarında gördüklerinde bir nebze teselli oluyorlardı. Allah Resûlü’nün yakın hizmetinde bulunan Hz. Enes b. Mâlik (r.a.), “O’nu rüyamda görmediğim hiçbir gece yoktur” diyerek, O’na duyduğu hasreti dile getirmiştir.

Peygamber Efendimizi rüyada görmek bir nasip meselesidir. Nitekim hayatta iken de O’nu herkes görememiştir. O’nu görmek müminlerin imanlarını artırmış, kendisini görenler Peygamber nûrunun pervaneleri olmuşlardır.

Fahr-i Kâinat Efendimizi bir anlık da olsa rüyada görmenin, insan ruhunda aynen O’nu, her bir insanda bulunan maddi gözler ile görenlerdeki tesiri hâsıl edeceği, Peygamber müjdesidir. Cenab-ı Hak, insanda “rüya görme” gibi bir mekanizma yaratarak, bu sayede geçmiş ile geleceği birleştirmiş, dünya şartlarında “imkânsız” olanı, bu muammalı tertibatla mümkün hale getirmiştir. Bu tertibatı çalıştır-mak ve bakımlı tutmak ise bize bırakılmıştır.

O, âlemlere rahmet; âlemler, O’na hasret

Gönüller Sultanı Efendimiz, kendisine teveccüh eden herkesin başını okşamış, yine hep ter u tazeliğiyle isteyenlere yol göstermiş ve daraldığımız, bunaldığımız yerlerde de imdadımıza yetişmiştir. Bununla alakalı anlatılan o kadar çok rüya var ki! Alt alta yazılsa ciltler dolusu kitap olur.

O’nun âlemlere rahmet olarak gönderilişi sadece kendi asrına mahsus değildir; kendisinden evvel ve sonraki asırlarda da bütün insanlığı kucaklama ve âlem şümûl şemsiyesinin altına alma ve sahip çıkma, kıyamete kadar da bunu devam ettirmesi, Yüce Yaratıcı’nın beyanları cümlesindendir. Çünkü O, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.

Evet, Efendimizi rüyada görmek bir hayır ve bereket vesilesidir. İsteyen herkese bu hayır ve bereketin nasip olması duasıyla...

SÖZÜN ÖZÜ

1.Efendimizi göremeyenler, hep görme arzusuyla yanıp tutuşmuşlardır.

2.“Beni rüyasında gören, aynen uyanıkken görmüş gibidir.”

3.O’nu rüyada görmek bir hayır ve bereket vesilesidir.

ÖRNEK HAYATLAR

Hz. Ebu Bekir (r.a.) nasıl bir işadamıydı

Müs­lü­man ol­duk­tan son­ra sa­de­ce ken­di ti­ca­ri ha­ya­tı­nı or­ta­ya koy­mak­la ye­tin­me­yen Hz. Ebû Be­kir (ra­dı­yal­la­hu anh), ay­nı za­man­da o gü­ne ka­dar edin­miş ol­du­ğu top­lum­da­ki ye­ri­ni de ay­nı is­ti­ka­met­te de­ğer­len­dir­me gay­re­ti içi­ne gir­miş ve böy­le­lik­le es­ki ar­ka­daş­la­rın­dan bir­ço­ğu­nun İs­la­m’­la ta­nış­ma­sı­na ve­si­le ol­muş­tur.

Efen­di­mi­zin hu­zu­ru­na her ge­li­şin­de ya­nın­da, es­ki bir ar­ka­da­şı olu­yor­du. Bun­lar ara­sın­da, Hz. Os­man ibn Af­fân, Hz. Tal­ha ibn Ubey­dul­lah, Hz. Ab­dur­rah­man ibn Avf, Hz. Zü­beyr ibn Av­vâm ve Hz. Sa­’d ibn Ebî Vak­kâs gi­bi önem­li isim­ler de var­dı ki her bi­ri, onun ve­si­le­siy­le hu­zu­ra gel­miş ve hu­zur bul­muş­lar­dı.

Zi­ra o, yıl­lar­dır bek­le­yip öz­le­mi­ni duy­du­ğu hu­zu­ru Al­lah ve Re­sû­lü­’nün ya­nın­da bul­muş­tu. Do­la­yı­sıy­la bu hu­zu­ru, baş­ka­la­rı­na da ta­şı­ma­ya ka­rar­lıy­dı. Bu­nun için bü­tün im­kân­la­rı­nı or­ta­ya ko­ya­cak­tı: Ma­lı­nı da ca­nı­nı da bu da­va adı­na tü­ke­tip ebe­dî­leş­tir­me­ye ha­zır­dı. Za­ten iman da ina­nan her gön­le önem­li bir va­zi­fe yük­lü­yor­du ve Hz. Ebû Be­kir de bul­du­ğuy­la ye­tin­me­ye­cek, ay­nı kay­nak­tan baş­ka­la­rı­nın da bes­len­me­si için gay­ret gös­te­re­cek­ti.

İn­san­la­rı İs­la­m’­a ça­ğı­rı­yor

Bu­nun için, ön­ce­ki say­gın ko­nu­mu­nu bir kre­di ola­rak kul­lan­ma­yı de­ne­di. Bi­lâl­ler, Am­mâr­lar mad­dî açı­dan fa­kir­ler­di ve Ku­rey­ş’­in on­la­rı din­le­me­le­ri­ne im­kân yok­tu. An­cak Hz. Ebû Be­kir, sö­zü din­le­nen bir li­der­di ve te­ker te­ker Mek­ke ön­der­le­ri­ni İs­lâ­m‘­a da­vet et­me­ye baş­la­dı.

Onun bu gay­ret­le­ri ne­ti­ce­sin­de, Aşe­re-i Mü­beş­şe­re ola­rak bi­li­nen cen­net­le müj­de­len­miş on sa­hâ­bî­den be­şi ge­lip Hak­k’­a tes­lim ol­muş­lar­dı ki, bu in­san­la­rın her bi­ri, et­raf­la­rın­da yüz­ler­ce önem­li is­mi et­ki­le­ye­bi­le­cek çap­ta in­san­lar­dı.

Son­ra­ki gün­le­rin de gös­te­re­ce­ği gi­bi Al­lah (cel­le ce­lâ­lu­hû) di­ni­ni ge­le­ce­ğe ta­şı­ya­cak önem­li isim­le­ri Hz. Ebû Be­ki­r’­in eliy­le Efen­di­miz ile ta­nış­tı­rı­yor ve böy­le­lik­le ge­le­ce­ği in­şa ede­cek ma­na kah­ra­man­la­rı Mek­ke­’de ye­ni­den do­ğu­yor­du.

Vücudumuz muhteşem bir kudret mucizesidir

İn­san, kâ­ina­tın kü­çü­cük bir mey­ve­si. Kâi­nat ha­ya­tı, ha­yat da in­sa­nı mey­ve ve­re­cek tarz­da ya­ra­tıl­mış­tır. Do­la­yı­sıy­la kâ­ina­tı in­san­sız dü­şün­mek müm­kün de­ğil­dir. Ak­si hal­de kâi­nat, ade­ta mi­sa­fir­siz ker­van­sa­ray ve­ya ka­la­nı ol­ma­yan köşk­ten fark­sız ha­le ge­lir­di. Bu bü­yük or­ga­ni­ze, plan ve fa­ali­yet sa­de­ce bir tek var­lık için ha­zır­lan­mış­tır: Ku­r’­an’­ın ifa­de­siy­le eş­ref-i mah­lû­kat olan in­san için...

İn­san vü­cu­du­nun ne ka­dar muh­te­şem bir kud­ret mu­ci­ze­si ol­du­ğu­nu hiç dü­şü­nü­yor mu­yuz? Her bir hüc­re, do­ku, or­gan ve sis­te­mi baş­lı ba­şı­na bi­rer dev me­ka­niz­ma ve ha­ri­ka­lar âle­mi­dir. İn­san vü­cu­du ise bü­tün bu âlem­le­rin ga­yet mun­ta­zam ve hik­met­li bir şe­kil­de yer­leş­ti­ril­miş ve tan­zim edil­miş bir bü­tü­nü­dür. Vü­cu­du­muz­da ne­re­ye ne la­zım­sa, ora­ya o ko­nul­muş; ele­ment­ler hüc­re­le­re, hüc­re­ler do­ku­la­ra, do­ku­lar or­gan­la­ra...

Bir Sü­ley­ma­ni­ye Ca­mi­i’­ni ge­zer­ken kub­be­sin­den mi­na­re­si­ne, tuğ­la­sın­dan ca­mı­na, av­lu­sun­dan mah­fi­li­ne ka­dar in­ce in­ce iş­len­miş sa­na­tı gör­me­mek müm­kün mü­dür? Ya in­san! Gö­zün­den ku­la­ğı­na, bur­nun­dan de­ri­si­ne, bey­nin­den omur­ga­sı­na, di­lin­den kal­bi­ne bu ka­dar mü­kem­mel bir ya­pı­nın hem de ku­sur­suz bir şe­kil­de iş­le­me­si hiç­bir te­sa­dü­fe yer ve­ri­le­me­ye­cek ka­dar plan­lı bir ya­ra­tı­lı­şın gös­ter­ge­si de­ğil mi­dir?

BİR SORU BİR CEVAP

İlk defa “Herkes O’nu Okuyor” yarışması hangi ilimizde yapıldı?

Malumunuz Peygamber Yolu Derneği tarafından geçtiğimiz günlerde Peygamber Efendimizin (s.a.s.) hayatının okunduğu “Herkes O’nu Okuyor” isimli bir bilgi yarışması yapıldı. Yarışmaya halkımız ciddi bir teveccüh gösterdi. İki milyon kırk yedi bin kişi yarışmaya başvuru yaptı. Yüzlerce kişi başta umre olmak üzere çeşitli ödüller kazandı.

Yarışmaya ilgi duyan okurlarımız “Bu fikir ilk defa kimden çıktı” şeklinde bana mailler göndermişti. Bu sorunun cevabını ben de bilmiyordum. Ta ki geçtiğimiz Salı gününe kadar. Salı günü kıymetli dostum Sabah Eğitim Kurumları Genel Müdürü Musa hocamın misafiri olarak Karaman’daydım. Orada Karaman halkıyla Efendimiz eksenli hasbıhaller yaptık.

Neden sonra konu “Herkes O’nu Okuyor” yarışmasına geldi. Musa hocam bu yarışma fikrinin ilk nüvesinin Karaman Eğitim Gönüllüleri Derneği Başkanı Yahya Okçu Bey’in himayesinde Abdulkadir Gök ve ekibinin “Seç Yıldızını Yaşat Adını” adıyla Karaman’da ortaya çıktığını söyledi.

İlk ışık Karaman’da yakılıyor

Daha sonra ise yarışmanın Hüseyin Bey ve Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi’nde okuyan arkadaşlarının teklifiyle “Herkes O’nu Okuyor” adıyla ilk defa 2012 yılında Karaman’da yapıldığını ifade etti. Bu şekilde fikrin ilk defa kimden çıktığını da öğrenmiş olduk.

Ne mutlu onlara! Düşünebiliyor musunuz ne büyük bir hayra vesile oldular. Karaman’da yakmış oldukları ışık bütün Türkiye’yi aydınlattı. Zira bu sene 81 vilayetimizde “Herkes O’nu Okuyor” yarışması yapıldı. Bundan sonra yarışma yapıldığı müddetçe hasıl olan sevaptan bir hisse de onların amel defterlerine kayıt olacak.

Bu arada “Herkes O’nu Okuyor” yarışması geleneksel hale geliyor. Önümüzdeki sene dünya çapında daha geniş çapta yarışma devam edecek. Umarız bu ve buna benzer etkinliklerde Peygamber Efendimiz sadece Mevlid Kandili münasebetiyle yılda bir gün değil daha uzun bir süre hep gündemin baş maddesi olur.

BiR AYET

“Ey iman edenler! Yeryüzünde Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, son derece dikkatli davranın. Size selâm verene, dünya hayatının geçici ve az bir menfaatini elde etmek için: ‘Sen mümin değilsin’ demeyin! Unutmayın ki Allah’ın yanında birçok ganimetler vardır. Önceden siz de böyle idiniz, Allah size lütfetti de imanla şereflendiniz...” (Nisa Sûresi, 4/94)

BiR HADiS

Pey­gam­ber Efen­di­miz şöy­le bu­yu­ru­yor: “İ­ki ki­şi­ye gıp­ta edi­lir. Al­la­h’­ın ver­di­ği ma­lı hak yo­lun­da har­ca­ma­yı ba­şa­ran kim­se. Yi­ne Al­la­h’­ın ken­di­si­ne ver­di­ği ilim ve hik­met ile yer­li ye­rin­de hük­me­den ve onu baş­ka­la­rı­na öğ­re­ten kim­se.” “Din kar­de­şi­ni gü­ler yüz­le kar­şı­la­mak­tan iba­ret bi­le ol­sa, hiç­bir iyi­li­ği kü­çüm­se­me.” (Müs­lim, Birr, 144)


0 yorum:

Yorum Gönder