RÜYALAR VE NİYAZÎ-İ MISRÎ’NİN TA‘BÎRÂTÜ’L-VÂKI‘ÂT
ADLI ESERİNDE RÜYALARIN DİLİ∗
Kadriye YILMAZ-Kamile ÇETİN∗∗
ÖZET
Tabirname adı verilen eserler, rüyalar ve anlamlarını konu alır. Bir
Halvetî şeyhi
olan Niyazi-i Mısrî’ye ait Ta‘bîrâtü’l-Vâkı‘ât adlı tabirnamede gizli bir dil
olarak rüyaların salikin manevî gelişim aşamalarında ifade ettiği manâlar ortaya
konulmaya çalışılmıştır. Ayrıca, yorumların yapısıyla Halvetîlikteki 7 rakamı
arasındaki münasebet dikkatlere sunulmuş ve yazının son bölümünde eserin
planı tablo hâlinde ortaya konulmuştur.
Anahtar Kelimeler: rüyalar, tabirname, Niyazi-i Mısrî, Ta‘bîrâtü’l-Vâkı‘ât
DREAMS AND DREAMS’ LANGUAGE ON TA‘BİRÂTÜ’L-VÂKI‘ÂT İ
NİYAZÎ-İ MISRÎ
ABSTRACT
Those works called tabirname are about dreams and their
interpretations. In the work Ta‘bîrâtü’l-Vâkı‘ât by Halveti poet Niyazi-i Mısrî deals
with dreams and their meaning in the spiritual phases of dervishes. The work
also focuses on the relationship between the number seven in Halveti order and
the dream interpretations. At the end of this study is given the plan of the work
in chart form.
Key words: dreams, dream interpretation, Niyazi-i Mısrî, Ta‘bîrâtü’lVâkı‘ât
Giriş
Dil, kişinin gerek bedenî, gerek aklî, gerekse ruhî ihtiyaçlarını
karşılamakta kullandığı bir vasıtadır. Ses ve yazı bu yolda onun en önde gelen
yardımcılarıdır.
İnsanoğlu sadece beden ve akıl ile idrak ettiği dış dünyayla
yetinmemiştir. Dünü, bugünü kadar yarını da onu ilgilendirmiş; belki de
yaşadığı zamandan çok yarını, yarınları merak etmiş, endişe duymuş, bilmeyi,
öğrenmeyi istemiştir. Gayb ve gaybı bilme az veya çok, şuurlu veya şuursuz
olarak kişide yeni tecessüs, arama, bilme çabasına kaynaklık etmiştir. Gayb,
sadece kâhinlerin, büyücülerin, falcıların ilgi sahası olmakla kalmamış; bir
bakıma, bir ilim olarak da kabul edilmiştir. Kitabî-semavî dinlerden önceki
insanlık, varlıklarına, güçlerine inanılan tanrılar bulmuş; bunlar adına
kurbanlar kesmiş, adaklar adamış, törenler tertip etmiştir. Kitabî-semavî dinler
de gayb ile ilgilenmişler; gayb âlemine ait birtakım işaretler, bu dinlere göre
murat edilen yer ve zamanda, seçilmiş kişilere vahiy, ilham, keşif ve rüya yoluyla
bildirilmiştir.
Her toplumda bir dil ve bir de gizli dil problemi vardır. Kuşdili, ıslık dili,
kadınlar arası dil, meslekî terimlerde farklılaşmış ifadeler gibi çeşitli söyleyiş
tarzları görülür. Biz rüyaların da bir gizli dil olduğu kanaatindeyiz.
Çağımızın ilmî izahına göre düş ya da rüya “Uyku sırasında canlı,
çarpıcı görsel ve işitsel varsanılarla (halüsinasyon) ortaya çıkan yaşantı”1, “Bir
∗
Bu yazı, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından 13-14 Nisan
2005 tarihinde İstanbul’da düzenlenen "Gizli Diller” konulu sempozyumda sunulan bildirinin
genişletilerek yeniden düzenlenmiş şeklidir. ∗∗ Arş. Gör., Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü
ISPARTA kyilmaz@fef.sdu.edu.tr, kamile@fef.sdu.edu.trRüyalar ve Niyazî-i Mısrî’nin Ta‘Bîrâtü’l-Vâkı‘ât
Adlı Eserinde Rüyaların Dili 1067
kimsenin uyku sırasında zihninden geçen hayal dizisi, düş”2 şeklinde
tanımlanmaktadır.
Aslında rüya, insanlık tarihi ile beraber var olan ve yaşanan bir
vakıadır. Fakat hâlâ hangi şartlarda meydana gelmektedir ve hangi zihnî
unsurlar rüya görmede etkilidir gibi modern ilmin dahi izah edemediği pek çok
soru mevcudiyetini korumaktadır. 19. yüzyılda Freud3 ve onu takip eden
Jung4’ın ilmî açıdan kendilerine göre açıkladıkları rüya anlayışları vardır; ancak,
bugün için eski etkisini kaybetmiştir. Yalnız ilimde değil felsefede de rüya
konusu ele alınmıştır. 19. asrın büyük filozoflarından Bergson5, rüya hakkında
konunun çapraşıklığına işaret ettikten sonra yol açtığı meseleleri psikoloji,
fizyoloji ve metafizik ilimlerin problem alanları ile ilişkilendirir. Çağdaş ilim ise,
rüyaların gizli dili üzerinde doğrudan durmaz. Ancak biz, tarih içindeki pek çok
dinî inanışlarda rüya konusu hakkında ayrı bir görüş olduğu için, gizli dil
meselesine rüyaları da dâhil ediyoruz.
Eski medeniyetlerde rüya konusu, M.Ö. 5000. yıllarından itibaren
başlayarak 5. yüzyıla kadar gelir. Konuya bakış her milletin manevî yapısına
göre değişikliklere uğrar. Bugün, Milattan 5000 yıl önce Babil ve Asurlulara ait
rüya tabletlerinin olduğu bilinmektedir. Rüyalarında kötü ruhlarla karşı karşıya
gelen Babilliler, rüya tanrıçası olarak kabul ettikleri Mamu’dan yardım isterlerdi.
Mısırlılar ise rüyayı tanrıdan gelen bir mesaj olarak görüyorlardı. Mısır rüya
tanrısı Serapis adına yapılan tapınaklarda kâhinler ve rüya tabircileri
otururlardı; rüya görmek isteyenler ise gece boyunca bu tapınaklarda kalırlardı.
Çinliler, rüya kaynağı olarak fizikî ve astrolojik faktörleri de göz önünde
bulundururlardı. Hindistan’da ise M.Ö. 1500-1000 yıllarına dayanan Veda’larda
rüya listeleri bulunmaktaydı. Kötü rüyalardan arınmak için özel hazırlanmış
sularda yıkanılırdı. Gecenin farklı zamanlarında görülen rüyaların olayların
gerçekleşme zamanı ile alâkası olduğu düşünülmekteydi. 5. yüzyılda Eski
Yunan’da ruhun rüya esnasında vücudu terk edip tanrılarla görüştüğü kabul
ediliyordu. Ünlü Yunan hekimi Hipokrat, rüyalara büyük ölçüde bedenî yönden
bir işaret olarak önem vermiş; ancak, bazı rüyaların ilahî olduğunu da kabul
etmişti. Roma’da ise Yunan etkisi ile rüyalara önem verilmiştir. Meşhur
Romalıların birçoğunun rüyaları M.Ö. 2. asırda yazıya geçirilmiştir6. Bugün
Bergama harabelerinde görülen meşhur hastanenin tedavi metodu da hastanın
göreceği rüyalar temeline dayanmaktaydı. Buraya gelen hasta içeri girince evvela
adaklarını keser, ardından havuza girerdi. Şayet iyi olacaksa havuz su verirdi.
Su verilen hasta, 50 m. kadar aynalı bir koridorda yürürken “Hasta, iyi
olacaksın!” şeklinde bir takım sesler duyardı. Hasta daha sonra borulardan
geçişlerin olduğu bir odaya alınırdı. Doktorun tedavisi hastanın o gece göreceği
rüyaya göre yapılırdı7.
Medeniyet tarihi boyunca semavî dinlerde de rüyaya büyük yer
verilmiştir. Tarihte Firavun’un, Nemrut’un, Yakup (a.s.)’un ve Yusuf (a.s.)’un
1 Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, “rüya”, Ana Yayıncılık, İstanbul 2004, c. XVIII, s. 591. 2 Meydan Larousse Büyük Lûgat ve Ansiklopedi, “rüya”, Meydan Yayınevi, İstanbul 1990, c. X, s.
782-783. 3 Sigmund Freud, Rüya Yorumu Metodu, (çev.: Ayşegül Günkut), Ataç Kitabevi, İstanbul 1964, s. 5-
28. 4 Carl Gustav Jung, İnsan Ruhuna Yöneliş, (çev.: Engin Büyükinal), Say Yayınları, İstanbul 2004, s.
155-251. 5 Henri Bergson, Zihin Kudreti, (çev.: Miraç Katırcıoğlu), Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1989, s. 122-
155. 6 Umay Günay, Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ Yayınları, Ankara 1999, s.
78-88.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
7 Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, Net Turistik Yayınları, İstanbul 1989, s. 354-359.
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 20071068 Kadriye YILMAZ-Kamile ÇETİN
kutsal kitaplardaki rüyalarını pek çok kişi bilir. Bunlar arasında herkes
tarafından bilinmese de, 2500 sene evvel Buhtunnasır’ın gördüğü beş katlı
heykel rüyasının Danyal Peygambere tabir ettirildiği ve bu tabirin bazı gruplar
tarafından inanılarak günümüze kadar takip edildiği görülmektedir8.
İslâm dininin rüyaya bakışına gelindiğinde ise, hadis-i şerifler ve âyet-i
kerimelerin rüya ilmini tasdik ettiği ve İslâmiyet’in rüya tabirine şer’î bir ilim
gözü ile baktığı görülmektedir. Rüyadan bahseden âyetler şunlardır:
“Artık o (oğul İbrahim’in) yanında koşmak çağına erince (babası),
“Oğulcağızım, dedi, ben seni rüyamda boğazlıyorum görüyorum. Bak artık ne
düşünürsün?”. (Oğlu) dedi: “Babacığım, sana edilen emir ne ise yap. İnşaallah
beni sabredenlerden bulacaksın”9.
Fetih Sûresi’nde ise rüya konusu şöyle yer alır: “Andolsun ki Allah,
Resûlü’nün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etmiştir”10.
Kuran’da rüyadan en fazla bahsedilen Yusuf Sûresi’nde, dört rüya ve bu
rüyaların tabirleri yer almaktadır. Burada tabir edilen rüyalar, gerçekleşmiştir.
Bunlardan birincisinde Yusuf (a.s.), çocukken rüyasında on bir yıldız ile Güneş
ve Ay’ı kendisine secde ederken görür. Bu rüyayı babası Yakup (a.s.) ona tabir
eder11. Diğer üç rüyayı ise başkaları görür. Bunlar, Yusuf (a.s.) tarafından tabir
edilir12. Bahsi geçen sûrenin 6. âyetinde Yakup (a.s.) tarafından oğlu Yusuf
(a.s.)’a rüya tabirinin bir bölümünün öğretileceği bildirilmektedir. 101. âyette ise
Yusuf (a.s.), Allah’a duasında kendisine rüya tabir etme kabiliyetini verdiği için
şükreder.
Rüya, Kuran’dan başka hadislerde de geçer. Hadislerde rüyadan
nübüvvetin bir cüzü olarak bahsedilmektedir:
“Mü’minin rüyası, nübüvvetin kırk altı cüzünden bir cüzdür. Bu rüya,
anlatılmadığı müddetçe bir kuşun ayağında (takılı vaziyette) durur. Anlatılacak
olursa hemen düşer”. (Tirmizî, Rü’ya 6, (2279, 2280); Ebu Dâvud, Edeb 96,
(5020)13.
İslâm literatüründe rüya kelimesinin yanında hulm ve bunun çokluk
şekli olan ahlâm da rüya karşılığında kullanılmaktadır. Gerçekte uyku anlamına
gelen menâm ile olay manasındaki vâkıâ kelimelerinin de rüya ya da rü’yet
yerine kullanıldığı görülmektedir14.
İslâm âlimleri ve mutasavvıflarınca rüya, ruhanî bir olaydır. Uykuda
ruhun, mânâlar âlemini (âlem-i misâl) bir anlık görmesi olarak düşünülmüştür.
Âlimlerimizce rüyalar üç grupta değerlendirilmiştir:
1. Rahmanî rüya: Sadık rüya veya salih rüya da denilir. Uykuda iken
doğrudan veya bir melek vasıtasıyla gerçekleşen rüyadır. Bu türden rüyaların
peygamberler, veliler ve temiz inançlı kişiler tarafından görüldüğüne inanılır.
Bunların müjdelemek yanında korkutmak, uyarmak ve haber vermek
fonksiyonları da vardır.
8 Aytunç Altındal, Gül ve Haç Kardeşliği, Alfa Yayınları, İstanbul 2004, s. 155. 9 Hasan Basri Çantay, “Sâffât Sûresi 37/102”, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, Elif Ofset Tesisleri,
İstanbul 1980, c.II, s. 801. 10 Çantay, a.g.e., “Fetih Sûresi-48/27”, . c.III, s. 945-946. 11 Çantay, a.g.e., “Yusuf Sûresi-12/4-6, 101-102”, c.I, s. 346, s. 365. Bu sûrenin 6. ve 101.
âyetlerinde Yusuf (a.s.)’a rüya tabir ilminin bir kısmının öğretileceği ve öğretildiği
bildirilmektedir. 12 Çantay, a.g.e., “Yusuf Sûresi-12/36-41, 43-49”, c.I, s. 352-354. 13 Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i Sitte, (haz.: İbrahim Canan), Akçağ Yayınları, Ankara, c. III, s. 421.
Hadislerde rüya konusuyla ilgili diğer örnekler için bkz. a.g.e., s. 418, 422-423.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
14 Annemarie Schimmel, Halifenin Rüyaları İslamda Rüya ve Rüya Tabiri, (çev.: Tûba Erkmen),
Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2005, s. 43.
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007Rüyalar ve Niyazî-i Mısrî’nin Ta‘Bîrâtü’l-Vâkı‘ât
Adlı Eserinde Rüyaların Dili 1069
2. Nefsanî rüya: Nefsin telkinleri ve düşüncelerin çağrışımı sonucunda
olan bu rüyaların kaynağı, kişinin bizzat kendisidir. Kişi, uyanıkken neyle
meşgulse rüyasında onunla ilgili şeyler görebilmektedir. Batılı bazı bilim
adamlarının problemleri rüyada çözdükleri ve bu yolla icat ve keşiflere
ulaştıkları bilinmektedir. Aslında bugünkü modern tıp ve ilim, daha çok bu
rüyalar üzerinde durmaktadır.
3. Şeytanî rüya: Ahlâm veya adgâs-ı ahlâm (asılsız olan karma karışık
düş) da denilir. Yalan bir çağrışım ve tahayyülün söz konusu olduğu bu rüyalar
korkunç ve çirkin olarak değerlendirilir. Bâtıl kabul edilen bu rüyalara pek itibar
edilmez15.
İslâm dünyasında Azîzüddin Nesefî, İbn Haldun, İbn Arabî, ve Gazalî
gibi başlıca mütefekkirler rüya konusu üzerinde düşünmüşlerdir.
13. asır mutasavvıflarından Azîzüddin Nesefî, rüyayı İnsân-ı Kâmil adlı
eserinde rüyaları bedendeki sıvılar (ahlât-ı erbaa) ve hastalıklarla ilişkili olarak
görür16.
İbn-i Haldun, Mukaddimesi’nde rüyayı gayba ait bir idrak ve ruhanî bir
hâl şeklinde düşünür. İnsanın uyanıkken dünyevî şeylerle meşgul olduğundan
ruhanî hâllerini düşünmediğini belirtir. İnsan, ancak uyku hâlindeyken bedenî
kaygılardan uzak olabilir. İslâmiyet’ten önce de var olduğuna inandığı rüya
tabirini şer’î ilimlerden kabul eder. Rüyaları, rüya-yı saliha ve adgâs-ı ahlâm
olmak üzere ikiye ayırarak açıklar. İbn Haldun, vahyi de salih ya da sadık rüya
kapsamında değerlendirmektedir17.
İbn Arabî, dünya hayatını, rüya hâline benzetir. Bu bağlamda, “Bütün
insanlar uykudadırlar; ancak öldüklerinde bu uykudan uyanırlar.” hadisinden
hareketle, gerçek sanılan bu âlemin aslında bir rüya olduğunu düşünür18.
Fusûsü’l-Hikem’de, rüya tabiri “rüyada gördüğü suretten başka bir hüküm
çıkarmak”19 olarak tanımlanır. Ona göre hayat, bir rüyadır ve anlaşılması için
tevil edilmesi gerekmektedir.20
Hadislerden hareketle rüya konusunu ele alan Gazalî de rüyaları
salih/sadık ve adgâs-ı ahlâm olmak üzere ikiye ayırır ve rüya ile gayb, keşif ve
keramet arasında bir ilgi kurar21.
İbrahim Hakkı da rüyayı yalancı rüya ve gerçek rüya şeklinde iki grupta
değerlendirir. Gerçek rüyayı kendi içinde, gerçek rüya ve uyanıklık halindeki
rüya (yakaza) olarak ikiye ayırır. Marifetname’de ruhların mânâ, melekût, arş,
kürs, semâ (7 kat gök) ve mülk âlemlerini (kavs-ı nüzûl) geçtikten sonra rüya
vasıtası ile bu âlemleri zaman zaman tekrar ziyaret edebildiklerini anlatır22.
Özetle âyet ve hadislerde geniş olarak yer bulan rüyaya mutasavvıflar
ayrı bir önem vermiş; eserlerinde, bir ilim olarak kabul ettikleri rüyayı
araştırmışlardır. Rüyalar, onlara göre sezgisel bilgidir; en az aklî ve naklî bilgi
kadar değerli bir kaynak olarak görülür.
15 Hasan Avni Yüksel, Türk-İslâm Tasavvuf Geleneğinde Rüya, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1996, s.
144-146. 16 Azîzüddîn Nesefî, “Uyku ve Uyanıklık ve Rü’yâ Beyânındadır”, İnsân-ı Kâmil, (çev.: A. Avni Konuk),
Gelenek Yayınevi, İstanbul 2004, s. 201-206. 17 İbn Haldun, Mukaddime, (haz.: Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları, İstanbul 2004, c. I, s. 295-
306. 18 Toshihiko İzutsu, İbn Arabî'nin Fusûs'undaki Anahtar Kavramlar, Kaknüs Yayınları, İstanbul 1999,
s. 23. 19 Muhyiddin-i Arabî, Fusûs ül-Hikem, (çev.: Nuri Gencosman), İstanbul Kitabevi, İstanbul 1981, s.
52 20 Muhyiddin-i Arabî, a.g.e., s. 148.
21 İmâm Gazâlî, İhyâ’u Ulûmid’dîn, Hikmet Neşriyat, İstanbul 2004, c. III, s. 572-583.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
22 İbrahim Hakkı, Marifetname, (sad.: Turgut Ulusoy), Bahar Yayınları, İstanbul 1974, c. I, s. 86.
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 20071070 Kadriye YILMAZ-Kamile ÇETİN
Tasavvufta rüyanın kendisi kadar tabiri de önem taşır. Tabir edilirken
bir takım kurallara riayet edilir. Örneğin Miyâr’ı Tarîkat adlı eserde rüya tabiri
şu şekilde anlatılır: “Aziz, öğleden sonra halvetten çıkıp oturur. Müşkili olan
sâlik selâm verip, azizin sol tarafından gelerek sağ dizini öper. Sonra destur alıp
ne gördüyse ziyâde ve noksansız âdâb ile söyleyip susar. Eğer, aziz tâbir ederse
ne a’lâ; etmezse sükût edip, tâbir ediver, diye zorlamaz.”23
Rüya, salikin bulunduğu terbiye seviyesinin göstergesi olarak kabul
edilir. Bir tarikat şeyhi, şerî ilimler ve tarikat âdâbı yanında rüya ilmini de
bilmelidir. Hilafet makamına ulaşabilen salik, şeyhinden rüya tabirini de
öğrenmiş olur24.
Tabirnameler ve Niyazi-i Mısrî’nin Ta‘bîrâtü’l-Vâkı‘ât’ı
Rüyalarda görülen motiflerin (insan, canlı-cansız varlık vs.) neyi
sembolize ettiğini açıklayan pek çok eser kaleme alınmıştır. Edebiyatımızda bu
tip eserlere tabirname ismi verilir25. Bunun yanında tabirat-ı vâkıât, tabirat-ı
rüya, rüyaname, vâkıâname, seyirname, güzarişname gibi isimleri de vardır.
Tabirnamelerin manzum olanları bulunmakla birlikte daha çok mensur olarak
yazılmışlardır26. Müstakil tabirnamelerden başka, dervişin gördüğü rüyalarını
mektupla şeyhine bildirmesi ve şeyhinin buna cevap olarak yazdığı mektup
şeklindeki tabirnameler de vardır27. Bunun yanında içinde bir rüyanın hikâye
edildiği eserlere edebiyatımızda hâbnâme ismi verilir28. Bazı eserlerimizde de
düşüncelerin rüya formunda ifade edildiği görülmektedir29.
Rüyalar, tabirnamelerde mevsime, mekâna, şahıslara, görene ve
görülene göre değişik şekillerde yorumlanırlar. Dünkü toplumumuzda, okuryazarlar,
âlimler ve salih kişiler, cahil kişilerden daha farklı görülürlerdi. Tarikat
ehlinin durumu ise bir mürşidin eğitiminde oldukları için başka türlü ele
alınırdı. Görülen rüyalarda karşılaşılan hayaller buna göre değerlendirilirdi.
Denilebilir ki dış dünya ve dış dünyadaki bütün varlıklar (eşya, taş, kaya, bıçak,
kılıç vs.), insanlar (canlı-cansız, ölü-diri, önemli şahsiyetler, veliler, kutsal
kişiler) her biri rüyanın, rüyayı görenin şahsiyetine, ilmi ve sosyal seviyesine
göre ayrı şekilde anlamlandırılıp tabir edilirlerdi. Meselâ, cahil kişiler ile âlim
kişiler aynı türden rüyalar görmüş olsalar bile farklı biçimlerde tabir olunurlardı.
Nitekim örnek olarak üzerinde duracağımız Niyazi-i Mısrî (ö. 1694)’nin
Ta‘bîrâtü’l-Vâkı‘ât adlı risalesi, tarikata giren bir salikin gördüğü rüyalara
dairdir. Bir Halvetî şeyhi olan Niyazi-i Mısrî, mensubu bulunduğu tarikatın
esaslarından kabul edilen rüyalar ile bunların yorumlarına değer vermiş ve bu
eksende sözü geçen tabirnamesini kaleme almıştır30.
Niyazi-i Mısrî’nin hayatına bakıldığında da rüyaların onun için önemli
bir yere sahip olduğu, eğitimi için gittiği Mısır’dan gördüğü bir rüya üzerine
23 Mustafa Tatçı-Cemâl Kurnaz, Miyâr’ı Tarîkat (Tarîkat Âdabı), Alperen Yayınları, Ankara 2002, s.
84. 24 Tasavvufta rüya konusu hakkında geniş bilgi için bkz. Yüksel, a.g.e., s. 173-264. 25 Mustafa Tatçı-Halil Çeltik, Türk Edebiyatında Tasavvufî Rü’yâ Ta’bir-nâmeleri, Akçağ Yayınları,
Ankara 1995, s. XXVII. 26 Orhan Şaik Gökyay, “Tabirnâmeler”, Seçme Makaleler 3-Güçlük Nerede?-, İletişim Yayınları,
İstanbul 2002, s. 151-168. 27 Bu tür bir tabirname örneğini, Halvetî tarikatı mensuplarından Asiye Hatun’un şeyhi Öziçeli
Muslihiddin Efendi’ye yazdığı mektuplarında görürüz. Geniş bilgi için bkz. Cemal Kafadar,
Asiye Hatun’un Rüya Mektupları, Oğlak Yayınları, İstanbul 1994. 28 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, “hâbnâme”, Dergâh Yayınları, İstanbul 1979, c. III, s. 441-442.
Hâbnâme örneği için bkz. M. Arslan-İ. H. Aksoyak, “İntisâbü’l-Mülûk (Hâb-nâme)”, Haşmet
Külliyâtı, Dilek Matbaacılık, Sivas 1994, s. 456-470. 29 Bu konuda geniş bilgi için bkz. M. Kayahan Özgül, Türk Edebiyatında Siyasî Rûyâlar, Hece
Yayınları, Ankara 2004.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
30 Mustafa Aşkar, Niyazi-i Mısrî -Hayatı, Eserleri, Görüşleri-, İnsan Yayınları, İstanbul 2004, s. 211.
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007Rüyalar ve Niyazî-i Mısrî’nin Ta‘Bîrâtü’l-Vâkı‘ât
Adlı Eserinde Rüyaların Dili 1071
1643’te ayrılmasından ve rüyasında işaret edilen şeyhini aramak için Arabistan
ve Anadolu’da bir müddet dolaşmasından anlaşılır 31.
Niyazi-i Mısrî’nin divanında rüya kelimesi yer almamakla birlikte aynı
anlama gelen rüyet kelimesine iki yerde rastlanır32.
Bir “muabbir” olarak kabul edilen Niyazi-i Mısrî’nin tabirnamesinin
nüshaları hâlen kütüphanelerimizde mevcuttur33. Mısrî, rüyaları nefsin yedi
mertebesine göre açıklar; bu mertebelerin her birinde rüyaları farklı şekilde
yorumlar34. Ta‘bîrâtü’l-Vâkı‘ât’ta rüya yorumları, nefsin mertebeleri, yedi
gezegen ve Allah’ın yedi ismine göndermeler içerir. Bunlar, eserdeki şu sözlerden
anlaşılmaktadır:
“Fasıl: Göklerde kevâkib-i seb’a-i seyyâre devr itdükleri,
esmâ-i seb’a, esmâ-i ilâhîye mazâhir olduklarındandur. Kevâkib-i
seb’a, esmâ-i ilâhiyyenin harâretiyle devr iderler. Onların devriyle
gökler dahi dönerler. Meşâyih-ı izâm, sûfîlere yedi esmâ-i usûliyye
ki telkin ederler. Kevâkib-i seb’anun devrine sebeb olan, esmâdur.
Ol kadar kevâkibi ve gökleri devr itdüren, insanın yasduk kadar
vücudunı döndürdügi acep olmaz. Eger tâlib, mücâhid olup sürdügi
isme ziyâde meşgûl olursa ol isim, anı döndürür; şuglı kadar devr
itdürür.”35
(Fasıl: Göklerde yedi gezegen yıldızının dönmeleri, Allah’ın
yedi ismine mazhar olmalarındandır. Yedi yıldız, ilâhî isimlerin
hararetiyle dönerler; onların dönüşüyle gökler (dahi) dönerler.
Büyük şeyhler, sûfîlere yedi yıldızın dönmesine sebep olan yedi
zikir isimlerini telkin ederler; O kadar (çok) yıldızı ve gökleri
döndüren (bu) isimlerin insanın yastık kadar (küçük) vücudunu
döndürmesine şaşılmamalıdır. Eğer talip, gayret gösterip (zikrini)
sürdürdüğü isimle çok meşgul olursa; o isim onu, meşgul olduğu
(derece) kadar döndürür.)
Alıntıdan da anlaşıldığı gibi, Halvetî tarikatının zikir sözleri olan yedi
ismin (yedi esmâ-i usûliyye: Lâilâhe İllallah, Allah, Hû, Hakk, Hayy, Kayyûm,
Kahhâr) göndermeler vardır. Tabirnamesi ile ilgili olarak dikkati çeken özellik,
bütün metnin bu yedi sayısı üzerine kurulmasıdır. Ta‘bîrâtü’l-Vâkı‘ât, aşağıda
tablo hâlinde getirilip dıştaki çerçeveyi oluşturan yedi basamak ile içte
ulaştığımız yedi basamak verilerek Niyazi-i Mısrî’nin yaptığı yorumlarla birlikte
gösterilmiştir36.
Burada gören, saliktir. Gösterge, salik tarafından görülen rüyadır.
Yorumcu, Niyazi-i Mısrî’dir. Tabirname’de rüya, görse / görülse / ise / görürse
/ görsen şart kipleri ile ifade edilir. Şerhidir/ şerhine beyandır / işarettir /
dâlldir / makbuldür / âlâdır / iyidir / nasihattir / lâzımdır / tenezzüldür,
Niyazi-i Mısrî tarafından bu göstergelere yapılan yorumların konulduğu ifade
kalıbıdır.
31 Mustafa Aşkar, Niyazi-i Mısrî ve Tasavvuf Anlayışı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1998, s. 72-
73. 32 Kenan Erdoğan, Niyazî-i Mısrî Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara 1998, G. 42/6, G. 100/13. 33 Niyazî-i Mısrî, Ta‘bîrâtü’l-Vâkı‘ât, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Bölümü, No:
3346/10. 34 Schimmel, a.g.e., s. 37. 35 Niyazî-i Mısrî, a.g.e., vr. 63.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
36 Tabloda parantezi içinde bazı kavramların bugünkü Türkçe karşılıkları verilmiştir.
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 20071072 Kadriye YILMAZ-Kamile ÇETİN
BİRİNCİ - İnsanlar
N
o
Gören Gösterge (rüya) Yorum
1
10
yaşınd
a salik
Oğlan görülse Veled-i kalp (kalpte diriliş)tir.
Oğlan görse Salikin ruhu sıfatı, ruhu
şerhidir.
Oğlan, âlimlerden ya da
salihlerden ise
Akl-ı ma’ad (uhrevî akıl)
şerhidir. 2
20
yaşınd
a salik Oğlan, cahillerden ve
avamdan ise
Akl-ı ma’aş (dünyevî akıl)
şerhidir.
3
10
yaşınd
a salik
Kız görse Nefs-i müzekkâ (temizlenen
nefis) şerhidir.
Kız, zenginlerden ya da
salihlerden olursa
Nefs-i ma’ad (uhrevî nefis)
şerhidir.
4
10
yaşınd
an
yukarı
salik
Kız, fakirler ve avamdan
olursa
Nefs-i ma’aş (dünyevî nefis)
şerhidir.
İKİNCİ - Hayvanlar
5 Salik Hayvanât görse
Mûzî (zararlı) olanlar
Hayvanlık vasfı insanlığına
galip olduğunun şerhidir.
6 Salik
Hayvanları, mağlup
görse veya kendi onları
helâk eder görse
İnsanlığı hayvanlığına galip
olduğunun şerhidir.
Hayvanları, kendisine
veya başka kimselere
ehil olmuş görse
Nefs-i mutmaine (dördüncü
kademedeki nefis) şerhidir. 7 Salik
Hayvanı, kendine insan
gibi söyler görse
Bâtınî keramet çoktur, gayet
iyidir.
ÜÇÜNCÜ - Bitkiler
Nebâtât görülse
Faydalı olanlarından
yenenler
Ruhun gıdası şerhidir.
1 Salik Bitkilerin
yenmeyenlerinin
kokuları
İlahî bilgilerin kokusunu, can
dimağı kulağı, şeyhlerden
dinledikçe muattar olduğu
şerhidir.
Tuyûr (Kuşlar)
Eti yenenler
İlahî bilgilerden ortaya çıkan
ruhanî gıdalar şerhidir.
Eti yenmeyenlerden
zararlı olanlar 2 Salik Fâsid fikirler şerhidir.
Şahin ve doğan
misilliler Kutsal ruhlar şerhidir.
DÖRDÜNCÜ - Sular
Su
Akarsular görse Zâhir ilmidir.
Derya görse Bâtın ilmidir. 3 Salik
Balık görse İlahî bilgilerdir.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007Rüyalar ve Niyazî-i Mısrî’nin Ta‘Bîrâtü’l-Vâkı‘ât
Adlı Eserinde Rüyaların Dili 1073
BEŞİNCİ - Ölüler ve Cansızlar
Meyyit (ölüler) görse
Avamdan ise
Akl-ı ma’aşına (dünyevî akıl),
akl-ı ma’adı (uhrevî akıl) galip
olup onu ifna eylediği (yok
ettiği) şerhidir.
Ölü, salihlerden ya da
âlimlerden ise
Akl-ı ma’adı mağlup olup ifna
eylediği şerhidir.
Ölü, şeyhlerden ya da
şeyhler mertebesinde
olandan ise
Kalp (riyakâr) olduğunun
şerhidir. Gayet
tenezzüldür; istiğfar ve tövbe
lâzımdır.
Ölüyü dirilmiş görse
Meyyit akl-ı ma’aştır. Kendi
dünyevî aklını yenmişken
dünyevî aklına yeniden yine
yenildiğinin şerhidir.
Eğer ölü, dünyevî akıl
ise
Kalbin dirilmiş olduğudur,
gayet makbuldür. Bâtınî
keramet şerhidir; çok iyidir.
4 Salik
Eğer cemâdât
(Cansızlar)
Cansızları insan gibi
söyler görse
Bunda olan keramet dahi
âlâdır ve evvelkinden
(hayvanların kendine
konuşmasından) daha ziyade
iyidir.
(Bu rüya, tabir edilmez)
ALTINCI - Melek ve Nebiler
5 Salik Melaike (melekler) Meleklik sıfatı hâsıl ettiğine
dâlldir, makbuldür.
Nebileri kendine lütuf
ile muamele eder görse
Bâtınî tasfiye hâsıl ettiğinin
şerhidir.
6 Salik Nebileri kendine kahır
ile muamele eder görse
İstiğfar, tövbe ve salâha
devam etmek lâzımdır,
nasihattir.
Aşağıda yedinci derecede rüyalara, eserde “vâkıâ” denilmiştir.
Tabirname’de, bu makama ulaşmış olan salikler, vakıalarında gök cisimlerini
görmeye başlarlar.
YEDİNCİ - Gökler
n
o
Gören Gösterge (vâkıâ) Yorum
Gökler
Yıldız yahut yıldızlar
görse
Salih fikirler şerhidir.
Hilâl, kamer, dolunay
görse
Sırrına tecelli-i ef‘âl (Allah’ın
fiillerinden birinin kulun
kalbine doğması) olduğunun
şerhidir.
Güneş görürse
Sırrına tecelli-i zât (Allah’ın
zâtının kulun kalbine
vasıtasız doğması)
olduğunun şerhidir.
7 Salik
Gökleri görse Kalp genişliğine işarettir.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 20071074 Kadriye YILMAZ-Kamile ÇETİN
Evler görse
Kalbin genişlik-darlık,
güzellik-çirkinlik ve tasfiyebulanıklığının
şerhine
beyandır.
Aşağıdaki tabloda dış yapının içinde son bir yedili birim yer almaktadır.
Bu basamakta da gören salik ve gösterge rüyadır. Bu göstergelere yapılan
yorumlar, salikin Allah’ın isimlerini anmada gösterdiği derece ve salikin
sıfatlarını gösterir.
No Gösterge Yorum
1
Kılıç,
Hançer,
Bıçak,
Ok-yay görse
Sürdüğü esmanın şerhidir
(Zikrettiği Allah’ın isimlerini
gösterir.) Az sürdüğü çok
sürdüğü rüyada belli olur.
2 Kurt görse Haram şerhidir.
3 Hınzır görse Haramı helâl gibi
sunduğunun şerhidir.
4 Ayı görse Ucup (kendini beğenmişlik)
sıfatı şerhidir.
5 Tilki görse Hile şerhidir.
6 Tavşan görse Gaflet şerhidir.
7 Köpek görse Dünyaya meyli şerhidir.
Rüyada görülenler, görene göre değişir. Gören, kendi durumuna göre
rüyasında çeşitli varlıklar görür. Yorumlayan, görülenin gerçek anlamını değil,
sembolik anlamını verir. Rüyada görülen, gören sâlikin nefsinin derecesini
anlamada bir işarettir. Bu işaret, dış dünyadaki hakikatine değil başka
anlamlara delalet ederek yeni manalar kazanır. Örneğin, “deniz” sembolü,
“batınî bilgi”yi, “kılıç, hançer, bıçak, ok ve yay” gibi silâhlar ise gerçek
anlamlarının dışında, salikin Allah’ın isimlerini anmasını gösterir.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
Tabirname’nin hayvanlarla ilgili rüyalar arasında hayvanların salikle
insan gibi konuşması bâtınî keramet çokluğuna işaret olarak yorumlanır. Aynı
şekilde cansız varlıkların salikle rüyasında konuşması, “Bunda olan keramet
dahi âlâdır ve hayvanların kendine konuşmasından daha ziyade iyidir” şeklinde
bir açıklamadan sonra bu tür rüyanın söz ile ifadesinin mümkün olmadığı izah
edilerek alıcı bu rüya göstergesine yorum yapılamayacağını, söz ile ifadesinin
bulunmadığını açıklar. Cansız varlıkların salikle konuşmasının görüldüğü rüya,
yorumsuz bırakılan rüyadır.
(Verici) (Alıcı)
gören yorumlayan
deniz
(sembol)
bâtınî bilgi
(mana)
Sonuç olarak rüyalar, sembolik birer anlama sahiptir. Rüya tasavvufta,
rüyayı gören/verici (salik) için bir semboldür. Yorumlayan/alıcı (mürşit) için ise
bir işaret olarak düşünülmelidir. Yorumlayan, bu rüya işareti ile görenin manevî
gelişim çizgisini çözer.
Rüyada görülen varlıklar, hakikî anlamında değildir. Fakat yazımıza
konu olan eserde olduğu gibi, salikin rüyasında birtakım hayvanlar (kurt,
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007Rüyalar ve Niyazî-i Mısrî’nin Ta‘Bîrâtü’l-Vâkı‘ât
Adlı Eserinde Rüyaların Dili 1075
domuz, ayı, tilki, tavşan, köpek) görmesi, olumsuz olarak yorumlanır. Gerçek
hayatta da bu hayvanlara bazı olumsuz nitelikler atfedilmektedir. Rüyaların
yorumlarına bu inanışların ve algıların karıştığı da muhakkaktır. Bunlar dış
kontekst olarak düşünülmelidir.
17. yüzyılda bir Halvetî şeyhi olan Niyazi-i Mısrî, kaleme aldığı
Ta‘bîrâtü’l-Vâkı‘ât adlı eserinden dolayı bir muabbir olarak kabul edilmelidir.
Allah’ın yedi ismini zikrine dayanan Halvetî tarikatında rüyalar, büyük bir
değere sahiptir. Bu bağlamda tespitimize göre Mısrî, mensubu olduğu tarikatın
yedi isme dayanan esaslarını kendi kitabındaki tabir sistemine uygulamış ve
saliklerin rüyalarını bu nümerik sistem içerisinde yorumlamıştır.
KAYNAKÇA
AKURGAL, Ekrem, Anadolu Uygarlıkları, Net Turistik Yayınları, İstanbul, 1989.
ALTINDAL, Aytunç, Gül ve Haç Kardeşliği, Alfa Yayınları, İstanbul, 2004.
ARSLAN, Mehmet-Aksoyak, İ. Hakkı, Haşmet Külliyâtı, Dilek Matbaacılık, Sivas,
1994.
AŞKAR, Mustafa, Niyazî-i Mısrî, İnsan Yayınları, İstanbul, 2004.
AŞKAR, Mustafa, Niyazî-i Mısrî ve Tasavvuf Anlayışı, Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara 1998.
AZÎZÜDDÎN Nesefî, İnsân-ı Kâmil, (çev.: A. Avni Konuk), Gelenek Yayınevi,
İstanbul, 2004.
BERGSON, Henri, Zihin Kudreti, (çev.: Miraç Katırcıoğlu), Millî Eğitim Basımevi,
İstanbul, 1989.
ÇANTAY, Hasan Basri, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, Elif Ofset Tesisleri,
İstanbul, 1980.
ERDOĞAN, Kenan, Niyazî-i Mısrî Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara, 1998.
FREUD, Sigmund, Rüya Yorumu Metodu, (çev.: Ayşegül Günkut), Ataç Kitabevi,
İstanbul, 1964.
GÖKYAY, Orhan Şaik, “Tabirnâmeler”, Seçme Makaleler 3-Güçlük Nerede?-,
İletişim Yayınları, İstanbul, 2002.
GÜNAY, Umay, Türkiye’de Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Akçağ
Yayınları, Ankara 1999.
Hadis Ansiklopedisi Kütüb-i Sitte, (haz.: İbrahim Canan), Akçağ Yayınları,
Ankara, tarihsiz, c. III.
İbn Haldun, Mukaddime, (haz.: Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları, İstanbul,
2004, c. I.
İbrahim Hakkı, Marifetname, (sad.: Turgut Ulusoy), Bahar Yayınları, İstanbul,
1974, c. I.
İmâm Gazâlî, İhyâ’u Ulûmid’dîn, Hikmet Neşriyat, İstanbul, 2004, c. III.
İZUTSU, Toshihiko, İbn Arabî'nin Fusûs'undaki Anahtar Kavramlar, Kaknüs
Yayınları, İstanbul, 1999.
JUNG, Carl Gustav, İnsan Ruhuna Yöneliş, (çev.: Engin Büyükinal), Say
Yayınları, İstanbul, 2004.
KAFADAR, Cemal, Asiye Hatun’un Rüya Mektupları, Oğlak Yayınları, İstanbul,
1994.
Muhyiddin-i Arabî, Fusûs ül-Hikem, (çev.: Nuri Gencosman), İstanbul Kitabevi,
İstanbul 1981.
Niyazî-i Mısrî, Ta‘bîrâtü’l-Vâkı‘ât, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud
Efendi Bölümü, No: 3346/10.
ÖZGÜL, M. Kayahan, Türk Edebiyatında Siyasî Rûyâlar, Hece Yayınları, Ankara,
2004.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 20071076 Kadriye YILMAZ-Kamile ÇETİN
SCHİMMEL, Annemarie, Halifenin Rüyaları İslamda Rüya ve Rüya Tabiri, (çev.:
Tûba Erkmen), Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2005.
TATÇI, Mustafa-Çeltik, Halil, Türk Edebiyatında Tasavvufî Rü’yâ Ta’bir-nâmeleri,
Akçağ Yayınları, Ankara, 1995.
TATÇI, Mustafa-Kurnaz, Cemâl, Miyâr’ı Tarîkat (Tarîkat Âdabı), Alperen
Yayınları, Ankara, 2002.
YÜKSEL, Hasan Avni, Türk-İslâm Tasavvuf Geleneğinde Rüya, M.E.B. Yayınları,
İstanbul, 1996.
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature
and History of Turkish or Turkic
Volume 2/4 Fall 2007
Anasayfa
» rüyaların dili
» RÜYALAR VE NİYAZÎ-İ MISRÎ’NİN TA‘BÎRÂTÜ’L-VÂKI‘ÂT ADLI ESERİNDE RÜYALARIN DİLİ
RÜYALAR VE NİYAZÎ-İ MISRÎ’NİN TA‘BÎRÂTÜ’L-VÂKI‘ÂT ADLI ESERİNDE RÜYALARIN DİLİ
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder