Eğitim Yönetiminde Tasarım Düşüncesi-2 (Kağıttan Kule)

21:52

Gelişmiş ülkelerden farklı olarak Türkiye’de devlet okullarının müdürleri bir türlü sınıf içi süreçlere odaklanamazlar. Yani eğitim-öğretimin niteliğine pek vakit ayıramazlar. Bunun en önemli sebebi okulların sürekli olarak ekonomik problemler yaşamaları ve okul müdürlerinin de bu problemlere çözüm üretmek için kırk takla atmalarıdır. Aslında durumu anlatmak için farklı kelimeler kullanılabilir ama en zarifi sanırım “kırk takla”. Geçen yaz görüştüğüm okul müdürlerinden birisi okuldaki bakım-onarım faaliyetleri için bölgesinde kapısını çalmadık esnaf bırakmadığını, sonunda da kendisine dilenci muamelesi yapıldığını söylemişti. Bu yıl ise bir ilçe milli eğitim müdürüyle yaptığım görüşmede sorumluluk sahasında 150 civarında okul olduğunu ve bakım-onarım için gelen ödeneğin oldukça komik rakamlara tekabül ettiğini ifade etmişti. Aslında benzer durumlar binlerce kelimeyle aktarılabilir. Ancak bu durumun sonucunda, okulun ihtiyaçlarını gidermek için devletten gelmeyen yardımı okul çevresinde arama derdinde olan okul müdürlerinin sınıf içi süreçlere odaklanacak vakti, enerjisi ve sabrı kalmadığı görülüyor. Yani okul müdürü okulda olduğu halde istemeden de olsa eğitim sürecinin dışında kalıyor. Bu durum nihayetinde okul müdürlerini tüketiyor. Askerliğimi yaparken öğrenmiştim, “ihtiyaçlar sonsuz, kaynaklar kısıtlı” sözünü. Sanırım bu söz okullar için çok daha geçerli. Şu ana kadar hiçbir siyasi irade çözemedi okulların bütçe sorununu. Ne yapılacaksa mevcut imkanlarla yapılmalı. Ancak nasıl yapılmalı? Asıl soru bu. 3Çok klasik bir söz vardır: “Kurda sormuşlar boynun neden eğri diye, o da cevap vermiş: kendi işimi kendim yaparım da ondan.” Şimdi, okullarda eğitimle ilgili sorunlar çözümsüz kalmıyor, ancak çözüm süreci ise genelde bireysel girişimlerle sürdürülüyor. Bu durumun ene önemli nedeni ise birlikte çalışma kültürüne sahip olmamamız. Tabii bireysel çabaların sonucunda insanlarda bıkkınlık oluşuyor ve bir süre sonra da tükenmişlik baş gösteriyor. Oysa pek çok sorun birlikte çalışarak çözülebilir. Bunun öne çıkan iki avantajı olur eğer gerçekleşirse: 1- çözüm süreci birden çok bakış açısıyla ele alınabilir, 2-okulda birlikte çalışma kültürü oluşabilir.
efesAncak birlikte çalışmak hassaslık gerektiren bir iştir ve  kağıttan kule yapmaya benzetilebilir. Hele söz konusu devlet okulları olunca hem elinizde sadece kağıt olur (makas, yapıştırıcı, zımba vb. yok) hem de kuleyi yapmak için birlikte çalışacağınız, siyasilerin söylemleri yüzünden yıpranmış, geçim derdinde olan ve haliyle motivasyonsuz eğitimciler olur. Biz de bu hafta eğitim yönetimi dersinde kağıttan kuleler yapmaya karar verdik bu durumu modellemek için ve elimizde de sadece eski gazeteler vardı. Önce gruplara ayrıldık her zaman olduğu gibi. Daha sonra da kağıttan kule yapımına başladık. Sonuçta bir projeydi bu etkinlik, ancak birlikte çalışma gerektiriyordu. 1Birlikte çalışma sürecinin en önemli ön koşullarından birisi insanların tüm görüşleri saygınlıkla dinlemesi ve dikkate almasıdır. Eğer insanlar birbirlerini dinlemezler ve söylenenleri dikkate almazlarsa tam bir kaos olur. Bir yönetici için de aslında dinlemeyi bilmek önemli bir meziyettir. Okul yöneticileri okuldaki paydaşları dinlemezlerse sorunları tam olarak anlayamaz, çözüme ilişkin de gerçekçi ve nitelikli projeler üretemezler. Dostlar alış-verişte görsün tarzında çözümler üretilir içi boş olan. Bizim kağıttan kule yapımında da katılımcılardan beklentimiz önce birbirlerini dinlemeleri, ne tür bir kule yapacaklarına karar vermeleri ve bu kuleyi nasıl yapacaklarına ilişkin yapıcı tartışmalar gerçekleştirmeleriydi. Eldeki malzeme sadece gazete kağıdı olunca gerçekten de buna ihtiyaçları var. Aynen okulların çok kısıtlı imkanlar içerisinde sorunlarına çözüm üretmeye çalışmaları gibi. Evet, oldukça eğlenceli bir etkinlikti (en azından benim için). 4Şunu fark ettim kule yapımı sırasında: içinde kadınların olduğu gruplar  içerisindeki iletişimin daha sağlıklı olduğunu gözlemledim. Bunun nedeni ayrı bir yazının konusu tabii (bayanlar yerine kadınlar ifadesi kullanmayı tercih etmemin sebebi;  bir defasında bir hanımefendinin biz kimseyi baymıyoruz demesine şahit olmamdan kaynaklanıyor). Peki, neden kağıtta kule? Kağıttan kule çünkü okullar gibi oldukça hassas. Dengeler bozulduğunda ya da bir yara aldığında tamiri çok zor oluyor. Buradaki kastım insan ilişkileri. Sürekli bir denge arayışı olacak ve bunu da çevreden yok denebilecek kadar az bir destekle yapacak. Üstelik çevreden gelen etkiler genelde yıpratıcı ve yıkıcı olacak. Örneğin; kule için bir fiziksel bir dokunuş, rüzgarla ya da suyla temas yıkıcı olabilirken; okullar içinse  neredeyse her şey; eğitim sistemi ile sürekli oynanması, yönetici atama yönetmelikleri, ek ders problemi, maaşlar, ödenek eksikliği, veli ilgisizliği vb. Neyse, biraz fazla uzattım yazıyı. Sonuçta çok eğlendim ve çok şey öğrendim bu hafta katılımcılardan. Umarım katılımcılar için de aynı şey söz konusudur. Bu arada bu yazıyı yazmamın sebebi yaptığımız işlerin reklamını yapmak değil; aksine eğitim camiasına eğitim yönetimiyle ilgili bir bakış açısı sunmak ve bundan eğitimcilerin faydalanmasını sağlamak.  Umarım uzun vadede hedefine ulaşır bu temennilerim.
Son olarak; tüm katılımcılara verdikleri destek için teşekkürler…