Tam sıcak salep, evde kestane, mısır havası diye diye bütün kışı özlemle beklerken, kış bana erken geldi.
Havalar soğudu, ilk kar düştü, yılbaşı yaklaşıyor.
Tam sıcak salep, evde kestane, mısır havası diye diye bütün kışı özlemle beklerken kış bana erken geldi.
Adı "Yüzleşme"
Herkesin hayatında dönüm noktaları vardır, hızlı araba kullanmayı sevenler bilir, hani keskince bir viraj dönersin, oradan oraya savrulup bazen çukur, dere, bayır demeden zevk duyarsın o heyecandan, ne yapar eder toparlarsın arabayı, tek istediğin bir şey vardır aslında, o arabadan sağ çıkmak, kısaca arabayı devirmemek kazasız belasız.
Canınız çok sıkıldığı zaman felsefe ve edebiyatta tasavvufta teselli bulmaya çalıştınız mı hiç?
Yaşadığı ilişkileri derinlemesine ele alıp artık yüzeysel günü kurtaran çözümlerle değil de, kökünden her ne olacaksa, her yünüyle duruma her açından bakmaya çalışıp, soğukkanlı olmayı becerip sorunları aşılabildiniz mi hiç?
Bu kadar çiçek ,böcek,ev kokusu derken, bir battaniye deseninin beni ağlatıp kalbimi ısıttığı, içinize rağmen hem de…
Çiçek, böcek, sevgi, aşk, rüzgar, güneş, ekmek, kurabiye güzel ama, her şeyi bir kenara bırakıp, kendi üstünde çalışmaya karar verdiğin zaman veriyorsun kendine karneni, bazen acımasızlık edip zaman zaman da ödüllendirdiğin öyle düşe kalka bir dönemin sonunda alıyorsun eline en sıkı notları.
Başkaları mı?
Başkaları diye bir şey kalmıyor zamanla hayatında, sadece sen oluyorsun, senin eğitimin, senin notların.
Hayatlarımızın içindeki trajik olaylar hariç, hemen her şeyle dalga geçme ve en basit haliyle olayları gözlemleyip hiç biriktirmemek üzerine çalışıyorum son zamanlarda. Tozlanmış kişisel gelişim ve felsefe kitaplarının ardındaki değil, yaşamın içindeki, birebir olaylarla alırız biz bütün derslerimizi, yaradanla kalır bence tek bağımız, öyle ya da böyle, geri kalan her şey biraz bahane, biraz da hikaye.
Hayatlarımızın içindeki trajik olaylar hariç, hemen her şeyle dalga geçme ve en basit haliyle olayları gözlemleyip hiç biriktirmemek üzerine çalışıyorum son zamanlarda. Tozlanmış kişisel gelişim ve felsefe kitaplarının ardındaki değil, yaşamın içindeki, birebir olaylarla alırız biz bütün derslerimizi, yaradanla kalır bence tek bağımız, öyle ya da böyle, geri kalan her şey biraz bahane, biraz da hikaye.
Annemizden bile doğduğumuz gün göbek bağımızdan tık diye makas ucu ile ayrılırız aslında benim de makasla kesildi o gün annemle olan bağım.
Diyeceğim o ki, çocuklarımızla da göbek bağımız ayrıldı daha dünyaya geldiği ilk anda... Karnımızda besledik, koruduk, kolladık ama kesildiği anda bağ, ilk mücadelesi o an başladı zaten, bağımsız yaşamayı öğrenerek.
Kimse kimsenin sahibi falan değil, yolculuklarına eşlik ediyoruz sadece burada kaldığımız yol boyunca.
Ben göbekten bağlı olduğumu düşündüğüm bir aile ile büyüdüm 38 yaşına gelene kadar, hem de annemden sonra bile, göbekbağım ondaymış gibi yaşadım çoook uzunca bir süre. Ama zaman değişti, dünya o kadar zulüm ve kötülüklerle dolu bir yer ki, çocuklarımıza bizler hayattayken öğretebileceğimiz en güzel şey onlara ‘bir başına yaşamayı öğretmektir’, kimseye dayanmadan, ayaklarının üstünde ve mutlu, göbek bağı olmadan ve sadece içindeki inanca ve yaradana tutunan, yani bu dünyaya gelmesine vesile olan değil, gerçekten dünyaya getirene olan Aşk’la…
Özlen ben, gözünde bütüüüüün kazanılmış sıfatların hiçbir mana ifade etmediği ,hayata en basit hali ile bakmaya çabalayan, sadece ve sadece iyilik ve kötülüğün var olduğuna inanan, öğrenci...