Favori Çocuk Kitaplarımız

09:56 No Comments

Çocuklarımla en kaliteli geçirdiğim vakit kesinlikle beraber kitap okuduğumuz zamanlar.  Her ne kadar rutine oturmuş olmasada, gece yatmadan önce beraber kitap okumaya çalışıyoruz.  Çoğu kriz anında, ellerine birer kitap sıkıştırmakta buluyorum çareyi.  Bir AVM’ye uğradığımızda mutlaka bir kitapçıya girip, bir Kerem’e bir de Defne’ye kitap alıp çıkıyoruz.  Benim için değerli olduğunu gördükçe, onlarda daha çok ilgileniyorlar.  Zengin bir kütüphanemiz olmasına rağmen, dönem dönem bazı kitaplar daha çok sirkülasyonda oluyor.  İşte bizim evimizde son zamanlarda tercih edilen çocuk kitaplarının listesi.

Defne daha büyük olduğu için tabii ki çocuk hikaye kitaplarını tercih ediyor.
Annemin Çantası – Sara Şahinkanat tarafından yazılan ve Ayşe İnan Alican tarafından harika bir şekilde resimlenen bu kitap evdeki herkese hitap ediyor.  Bir annenin çantasının aslında bir dünyadan ibaret olduğunu anlatan bu kitapı okuması ve seyretmesi çok zevkli.  İlustrasyon o kadar zengin ki, Defne olmadığı zamanlar bir sayfayı Kerem’le onlarca dakika inceleyip, farklı farklı gözlemler yapabiliyoruz.  Ama en zevkli tarafı kitabın kahramanları anne, abla, erkek kardeş üçlüsünü “bizmiş” gibi hayal etmek ve kitabı birebir yaşamak.
Zogi - Bu kitabı aldığımda daha Defne yeni üç yaşına girmişti.  Karakterlere ilk başta anlam veremese de, sonraları çok benimsedi.  Zogi’nin ejderha (Kerem’e göre bir daynısoor) ana okulunda edindiği yetenekler üzerine olan bu kitabın da ilustrasyonları harika.
 Mamut Yıkama Rehberi – Bu Mamut’a çocuklardan çok ben bitiyorum. Bu aralar Defne’nin yıkanmakla arası pek iyi olmadığı için Mamut’un sahibine çektirdikleri bizim evde yaşananlarla hemen hemen aynı. Okurken özellikle şekilden şekile girip okuduğum için Defne bu aralar bu kitabı elime sık sık sıkıştırıyor. Sanırım o da kendisini gördüğü için okuması ona da zevkli geliyor.
cocuk_kitaplari_kerem
Kerem’in tercih ettiği çocuk kitapları ise  hala bol resimli olanlardan.
Yap-Boz Yapıyorum: Evcil Hayvanlar – Bir anne gözüyle bakınca, harika bir kitap.  İki parçalı yap-bozları çözdüğü için daha fazla parçalı puzzle ararken buldum bu kitabı.  Her bir sayfanın dört parçası olan  bu puzzle kitap, hem eğlendirici, hem öğretici, hem de pratik.  Pratikliği puzzle parçalarının kitabın sayfalarında olması – yani kaybetmek biraz daha zor.  Ayrıca sayıları öğrenmesi için ayrı parçaları var.  Gördüğü hayvanları sayıp, doğru rakamı son puzzle parçası olarak kitabın altına yerleştirebiliyor.  Henüz bu beceriyi kazanmadı ama bu özelliği kitabın öğreticiliğinin ömrünü uzatıyor.  Serinin kalanlarını almak için sabırsızlanıyorum.
Little People Haydi Hareket Edelim –  Kerem parçalarını kaldırıp altındaki resime bakılan kitaplara ba-yı-lı-yor! Hediye gelen bu kitapta o kadar çok keşfedecek ve öğrenecek şey var ki!  Hem kendi kendine bakarken eğleniyor, hem de beraber baktığımızda yaratıcı sorularla bir çok şeyi öğrenmesine yardımcı oluyorum.  Biraz pahalı olmasına rağmen bence almaya değer.
Maisy Kreşe Gidiyor – Henüz kreşe başlamadı ama bir ön hazırlık olarak bu kitabı almıştım.  Aslında bu kitap kısa ve öz bir hikaye kitabı. Ayrıca karton sayfa değil, normal kağıt sayfa.  Yani hem sabredip hikaye okunmasına alışması için, hem de sayfa çevirmeyi öğrenerek ince motor becerilerini geliştirmesi için güzel bir fırsat.  Defne için Bebek Koala serisini almıştım – ki çok zevkle okumuştuk.  Kerem içinse değişiklik olsun diye Maisy serisiyle devam edeceğim.
Devamını Oku...


Lider Bir Çocuk Yetiştirmek

09:55 No Comments


Her birimiz kendimize göre donanımlı hale gelebilmek adına çalışıyoruz. Hepimizin öyle ya da böyle amaçları var ve bu amaçlara ulaşabilmek adına sürekli bir yarış, bir çaba içerisindeyiz. Bu çaba ister iş hayatında işi almak için yaşansın, ister okulda notlarımızı yükseltmek için, iserse bakkaldan ekmek almak için... Her şey bir çaba gerektiriyor. Belki oturduğunuz yerden, az çaba gerektiren bir iş yapıyorsunuz. Ancak bunun için bile insanları organize etmek gerekecektir. Bu da haliyle size fiziksel bir çaba gerektirmese de, zihinsel olarak gerektirecektir.
Çocukluğumuzda buram buram yaşadığımız bir şey vardı. Anne babalarımız bizlerle gurur duymak isterlerdi. Bizler de bunun için çabalardık.İster başarılı, ister başarısız bir öğrenci olalım bazılarımız sıf onları mutlu etmek adına karne notlarını bile değiştirmek gibi bir casusluğa girişmişti. Bu kişilerden biri olmadım. Başarılı bir öğrencilik hayatım oldu ama, şunu söylemem gerekir ki, çocuklarınızdan 'başarı' beklerken bunun her ders için 5 üzerinden 5 almak gibi bir olgu olduğunu sanmamalısınız.Çünkü 'başarı' diye adlandırdığımız şey her konuda aynı başarıyı göstermek olmamalıdır. Birinin sanatta başarılı olması, onun iyi bir yönetici olmasını gerektirmez. Ya da tam tersi. İleride iyi bir lider olabilecek potansiyele sahip çocuklar genellikle derslerde büyük bir başarı göstermezler. Bunu neden mi söylüyorum? Çünkü liderlerin en büyük özelliği biraz 'çılgın' olmalarıdır. Kuralların dışına çıkabilirler. Bütün bir ay ders çalışmayıp, zaman yönetimini öğrenerek bir derse 2 gün çalışarak başarı sağlayabilirler. Evet, böyle söylüyorum. Çünkü ben tam da böyle bir öğrenciydim.
Anne babalarımızı mutlu etmek, onların gururlarını okşamak bizler için hep motivasyon kaynağı olmuştu. Bir çoğumuza sınıftaki diğer çocuklar örnek gösterilerek 'O yapıyorsa sen de yapabilirsin, bak o bu konuda becerikli, sen de halledebilirsin' tarzı cümlelerle hedefleme yapmamız gerektiği öğretildi. Kendimizi kıyasladık. Kendimizi başarıyı belki de farklı bir alanda seçmek istemiş diğer bireylerle kıyasladık. Evet, belki Aysu'nun matematiği iyiydi. Bizimki o kadar iyi değildi. Ama lütfen! Belki de Aysu'nun resimi kötü iken, bizim resmimiz iyiydi... Olamaz mı?
Takdir edilmek başlı başına bir motvasyon kaynağı oldu. Bizim bu işi çok iyi bildiğimizi ima eden birine karşı kayıtsız kalamazdık. Sizlere soruyorum: Hangimiz karşımızda bizlere övgüyle yaklaşan birine karşı, 'Şaka yapıyor olmalısın, ben tamirden ne anlarım ki, bu konuda çok beceriksizim' dedik? Bir çoğumuz demedi. Ben de dahil. Belki de bizi tetikleyen şey bu oldu. En azından tamir etmeyi denedik. Başarmak için bunu bir referans olarak kullandık. Kafamızda ise tek bir şey vardı. 'Ben zaten bu işi biliyorum, biraz çabalasam halledeceğim.' 
Bir de tam tersi bir durum var. Başaramayacağımızı ima eden kişilere karşı daha dirayetli olduk. Bu bizi hırslandırdı kimi zaman. 'Demek yapamam ha, sen görürsün şunu bir tamir edeyim de..' diye düşündük. Ben sadece arayıcıyım sayın okuyucular.. Aklınızı okumuyorum. Sizlerden pek farkım yok. Tüm insanlar böyle düşünebiliyor.
Çocuklarda özgüven gelişimi tam da böyle başlar. Takdir edilmek, övülmek, motive etmek. Bir çocuğa 'Sen sakın dokunma, beceriksizsin, bozarsın' demek, zannederim ki yapılabilecek en kötü öğretim şekli olacaktır. Çocuklarınıza kendilerini gösterebilecekleri alanlar yaratın. Mutlaka bazı derslerde başarısız olsa dahi, başarılı olabilecekleri alanlar olacaktır. Tek yapmanız gereken fırsat yaratmak ve kendilerini keşfetmelerine izin vermeniz olmalıdır. Bunun için çaba harcayın. Bir çocuk yetiştirmek, bir marka yaratmaktan çok daha zor bir iştir. Ben de 'pazarlama gurusu' olarak doğmadım... Resim yaptım, voleybol oynadım, tiyatro eğitimi aldım, halkla ilişkiler alanında eğitim gördüm. Şimdi buradayım.. Çocuklarınıza farklı alanlarda deneyim sunmalısınız. Ne kadar şanslı biriyim ki, annem bu konuda bana inanılmaz destek verdi. Bir insan bir çok alanı deneyip, birini seçtiği zaman kafasında soru işaretleri kalmıyor. Çünkü seçtiğiniz şey gerçekten istediğiniz şey oluyor. 
Bugün çocuğunuza matematik ya da fizik dersinde zayıf aldığı için kızıyor olabilirsiniz. Belki de karşınızda 10 sene sonrasının ünlü bir sosyoloğu duruyordur. Veyahutta çok başarılı tezler yazacak bir türkçe öğretmeni. Bunu bilemezsiniz. İlham verin. Motivasyonunu kırmayın.
Motivasyon yalnızca ailemizden alacağımız bir oldu değil, aynı zamanda da iş hayatımızda da hissetmek istediğimiz böir olgudur. Başarılı şirketlerin çalışan adayları açısından tercih edilmesinin asıl sebebi de budur. Her birimiz başarılı işlerin bir parçası olmak istiyoruz. Bizi motive edecek bir ortam arayışı içerisindeyiz. Ailemizi, kendimizi, geleceğimizi düşünüyoruz. Belki iyi bir maaş çeki de fena olmazdı. Ama tek sebebi bu değil. Aynı zamanda başardığımızda bunun 'gerçekten takdir edilmesini' de istiyoruz. Başarınızın takdir edilmesi için, karşınızdaki kişilerin çoğu zaman sizden daha 'başarılı' olması gerekir. Neden mi? Çünkü sizden daha başarısız kişiler arasında bir çok zaman 'kıskançlık malzemesi' olursunuz. Mümkünse, ekibinizi sizden daha iiyi şartlarda eğitim almış, daha tecrübeli ve daha donanımlı insanlardan oluşan şekilde kurun. Pişman olmazsınız. Ayrıca yeni şeyler de öğrenirsiniz.
Margaret Fuller'in bir sözü var: ''Bugün bir okuyucu, yarın büyük bir lider'' Bırakın okusun, bırakın öğrensin. Bir söz daha: ''Bütün insanların kabiliyetlerine göre bir işi olmalı, bunun aksine hareket edilmesine hükümdar izin vermemeli.'' (Nizamımülk) Kabiliyetlerini keşfedebilmiş biri için hayat daha anlamlıdır.

LİDER BİR ÇOCUK YETİŞTİRMEK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?

  1. Öncelikle çocuğunuza 'liderlik' kavramını açıklamalısınız. Örnekler vererek açıklamak daha kolay ve akılda kalıcı bir yöntem olacaktır. Liderlerin, diğer insanlar tarafından nasıl göründüğünü açıklamaya çalışın.
  2. Lidercilik oyunları oynayın. Diğer aile bireyleriyle toplaşın ve birini lider yapın. Ardından herkes onun hareketlerinin aynısını yapsın. Sırasıyla herkes bir süreliğine lider olsun ve ardından 'en iyi' figürleri yapan kişiye bir ödül verin.
  3. Atatürk'ten bahsedin. Onunla alakalı belgeseller ve videolar işe yarayabilir. Tarihi geçmişimizden ve Atatürk'ün özelliklerinden bahsedebilirsiniz. Veya başka bir lider seçin ve onu anlatın. Şahsiyet, donanım, bilgi, tecrübe, cesaret, yardımseverlik, iyi niyet, başarma arzusu gibi ögelerden bahsedin.
  4. Kendini ifade edebileceği konuşmalar yapmasını sağlayın. Çocuğun empati duygusunu harekete geçirerek bazı konularda sorumluluğu ona verin ve izleyin.
  5. Okulda aktif görevlere katılımı konusunda onu cesaretlendirin. Başkanlık yapması konusunda motive edici olun.
  6. Bazı liderlerin olmayışının nasıl bir karmaşaya neden olabileceğini düşünmesini isteyin. Örneğin basketbol takımının antrönörü. Ya da bir okul müdürü.
  7. Ona söz hakkı tanıyın, cevaplarını kesmeden dinleyin.
  8. Cesaretlendirin, öğretici ve aydınlatıcı olun.
  9. Ona uygulayabileceği projeler verin. Örn: Doğum günü partisi düzenleme gibi.
  10. Bu gibi bilgilerden birliktelik kurduğunuz hayat arkadaşınızı da haberdar ederek, koordineli biçimde hareket edebilirsiniz.
Devamını Oku...


Çocuklara ilaç vermek ne kadar doğru

09:53 No Comments

Çocuklarımız hastalandığında ilaca sarılmak ne kadar doğru. öksüren çocuğumuza şurup vermek yada burnu tıkandığında sprey kullanmak, Ateşi çıktığında ateş düşürücüler vermeli mi? Kış aylarında çocuklarımızın yakası bırakmayan hastalıklardan dolayı ebeveynleri bir telaş almakta ve hemen bilinçsizce ilaç kullanmaya yönelirler. Yanlış şekilde alınan ilaçlar çocuklarımızı korumayı bırakın daha tehlikeli boyutlara ulaşabilmekte

3 YAŞIN ALTINADKİ ÇOCUKLARIMIZA DOKTORA DANIŞMADAN İLAÇ VERMEYİN
Piyasada nezle ve grip tedavisinde kullanılan çok sayıda ilaç bulunmaktadır. İlaç kullanımı hastalığın tedavisinde her zaman işe yaramayabilir. Soğuk algınlığının en iyi ilacının bol dinlenme ve bol sıvı tüketimi olduğu unutulmamalıdır. Reçetesiz satılan ilaçları da 3 yaş altı çocuk ve bebeklere verirken mutlaka doktora danışılmalıdır.
ÖKSÜRÜK ŞURUBUNUN YANLIŞ KULLANIMI BAĞIŞIKLIĞI ZAYIFLATIYOR
Öksürük, her zaman akciğer kaynaklı olmayıp, çoğu zaman üst solunum yollarından geniz yoluyla aşağıya inen salgıların yaptığı irritasyon neticesinde gelişir. Çocukların gece uykularını bölecek kadar şiddetlenip, can sıkıcı bir hal alabilir. Vücudun bu normal koruma refleksini durduran öksürük şuruplarını kullanmak ise sağlığa daha çok zarar verebilir. Öksürük şurupları üzerinde yapılan araştırmalarda, öksürüğü kesen ilaçların çocuk sağlığına herhangi bir faydası olmadığı ortaya koyulmuştur.
YANLIŞ DOZ ÇOCUKLARIN KALP RİTMİNİ BOZUYOR
Üst solunum yolu açıcılar; ağız yoluyla alınan hap ya da şurup şeklinde hazırlanmış ilaçlardır. Bu ilaçlar, burun tıkanıklığı ve salgılarını azaltmak için verilir. Bu tip ilaçların kullanımında, alttaki sorunu gidermekten çok hastalıkta görülen yakınmaların hafifletilmesi amaçlanır. Yanlış doz ve sıklıkta kullanımı çocuklarda hızlı kalp atışı, huzursuzluk ve uykusuzluk gibi yan etkilere yol açabilir.
BURUN DAMLALARINI KULLANIRKEN DİKKAT!
Tuzlu su içeren burun damlaları ya da spreyleri burun içindeki salgıları yumuşatarak çocukların daha rahat nefes almalarına yardımcı olurlar. İlaç ihtiva eden burun damlaları ya da spreyler hekim tavsiyesi olmadan kullanılmamalıdır.
KARACİĞER VE BEYİNDE TAHRİBATA YOL AÇABİLİR
Reçetesiz satılan ağrı kesicilere aileler çok dikkat etmelidir. Özellikle aspirin çocuklarda ya da ergenlerde soğuk algınlığı, suçiçeği ya da gripten kaynaklanan ateşi düşürmede kullanılmamalıdır. Yanlış aspirin kullanımı reye sendromuna yani karaciğer ve beyinde tahribata yol açabilir. 6 aydan küçük bebeklerin ateşi varsa mutlaka doktora danışılmalıdır. Çocuğa ilaç içirilemiyorsa fitil de kullanılabilir. Fakat sadece bir yolla ilaç verilmelidir. Hem fitil hem de ağızdan ilaç verilmemelidir. Çocuğa verilen ilacın prospektüsü kullanmadan önce dikkatlice okunmalıdır.
AYNI ANDA BİRDEN FAZLA İLAÇ VERMEYİN
Çocukları hastalandığında ailelerin endişelenmesi normaldir. Aileler, bu tür durumlarda çocuğun kendini daha iyi hissetmesi için reçetesiz öksürük ve soğuk algınlığı ilaçlarına sarılır. Ağrı kesici ve ateş düşürücüler hariç, bunların işe yaradığına dair mevcut bir kanıt yoktur. Ayrıca bu ilaçların bazı yan etkileri çocuğun kendini daha kötü hissetmesine neden olabilir. Bir de fazla ilaç kullanımı riski vardır. Doktor aksini önermedikçe aynı anda birden fazla ilaç kullanılmamalıdır.
SOĞUK ALGINLIĞINA YAKALANDIĞINDA NE YAPMALIYIM?
Çocuk, soğuk algınlığına yakalandıysa bol sıvı verilip, dinlenmesi sağlanmalıdır. Soğuk algınlığına virüslerin neden olduğu ve ilaç tedavisi olmadığı unutulmamalıdır. Fakat daha ciddi sorunlar ilk başta soğuk algınlığı olarak kendilerini gösterebilirler. Bu nedenle aşağıdaki belirtiler varsa mutlaka doktora başvurulmalıdır:
– Kulak ağrısı
– 72 saatten uzun süren ateş ya da 3 aydan küçük bebeklerde ateş
– Aşırı uyku hali
– Aşırı huysuzluk ya da mızmızlık
– Deride kızarıklık, döküntü
– Hızlı nefes alma ya da zorlukla nefes alma
– Normale oranla daha az idrara çıkma
Devamını Oku...


Kendisine güvenen güçlü çocuk yetiştirme önerileri

09:53 No Comments

Çocuğunuz utanganç, kalabalıkta sıkılıyor isteklerini dile getirmekte güçlük çekiyor. Bu durumdaki çocukların kendilerine güvenmesi ve daha güçlü bir kişiliğe sahip olabilmeleri için ailelere işe yarayacak bazı önemli öneriler:
Çocuğunuzu olduğu gibi sevin: Çocuğunuzu olduğu gibi sevdiğinizi gösterin. Ona davranışları ve başarısı için değil, sizin çocuğunuz olduğu için sevdiğinizi davranış ve sözlerinizle hissettirin.
Çocuğunuz sizin sözünüzü dinlemediğinde de, bağırdığında da ona sevdiğinizi gösterin ama davranışından dolayı ona kızgın olduğunu onun anlayacağı dil ve tonla anlatın. Çocuğunuzun devamlı olumsuz yönlerini değil, onun güçlü olduğu yönleri de görüp taktir edin. Ona inatçı olduğunu ama buna karşı çok iyi resim yaptığını veya spor yaptığını anlatın.
Çocuğunuza olan sevginizi fiziksel temas yolu ile göstermekten kaçınmayın. Çocuğunuzu sık sık öpün, sarılın onunla birlikte oynayın ve haşarılık yapın, onunla bol bol zaman geçirin. Çocuğunuzun ilgi alanlarına, hoşandığı şeylere karşı duyarlı olun.
Çocuğunuza her zaman çok sevdiğinizi söylemeyi ve bunu tekrarlamayı unutmayın. Çocuğunuzun duygularına önem verin ve saygı gösterin.
Çocuğunuzun duygularından emin olmaya çalışın. O hayır dediği zaman nedenini anlamaya çalışın. Mesala okula veya yuvaya giderken öpmek istemiyorsa zorla sizi öpmeyi zorlamayın. Çocuğunuzun bu gibi durumlarda kendisinin karar vermesine olanak verin.
Çocuklarınıza karşı asla yalan söylemeyin. Söylenen yalanlar çocuğunuzla aranızdaki ilişkiyi derin bir şekilde zedeler.
Çocuğunuza güvenin: Çocuğunuz tek başına bir şeyler yapmak istediğinde ona güvenin. Örneğin parkta sizin tehlikeli olduğunu düşündüğünüz ancak onun tırmanmak istediği yere çıkmasına izin verin.
Çocuklar kendi deneyimleriyle daha fazla tecrübe ve güven kazanır. Çocuğunuz ayakkabısını ters giydiğinde hemen düzeltmeyin. Bir kaç kez ayakkabıyı ters giyen çocuğunuz mutlaka ayakkabıyı ters giydiğini anlayacak ve kendisi düzeltecektir. Bu tür konularda anne ve babalar sabırlı olmalı.
Duygularınızı gösterin: Öfkeli olduğunuz zaman çocuğunuza karşı sahte gülümsemede bulunmayın. Bu hareketiniz çocuğunuzun kafasını karıştırır. En iyisi çocuğunuzu neden öfkeli olduğunuzu onun anlayacağı dilde anlatmaktır.
Çocuğunuzu övün ve teşvik edin: Çocğunuzun emein olmadığı durumlarda sizden alacağı ufak bir işaret onu cesaretlendirir. Çocuklarınızı överken gerçekçi olmayı da özen gösterin. Örneğin çocuğunuzun tam olarak gerçekleştiremediği bir eylemi ‘çok iyi yaptın’ yerine, Yaptığın kötü değildi diyerek söze başlayıp dah iyi nasıl yapılabileceği konusunda onu teşvik edebilirsiniz.
Devamını Oku...


Çocuğum yemek yemiyor!

09:52 No Comments

Bir çok annenin en fazla yakındığı durum çocuğunun yemek yememesidir. Ne numaralar, ne uygulamalar denenir, çocuk yemek yesin de karnı doysun diye. Anne çocuk ilişkisini çıkmaza bile sürekler. Her yolu denedim olmadı deyip, elinizde kaşık çocuğunuzun arkasında “bu yenecek” diye koşanlardansanız; bu gün buna son vermenin zamanı.

Malum; hepimiz ilk anne karnında beslenmeye başlıyoruz ardından bebeklik, çocukluk, yetişkinlik, yaşlılık derken bir ömür boyu sürüyor. Bebek doğduğunda  emzirmeye dair bir mani yoksa, ilk 6 ay sadece anne sütü verilmeli. 6. aydan itibaren anne sütüne ek  bebeğin gereksinimlerine uygun tamamlayıcı beslenmeye geçilebilir. Bebekler anne sütü dışında yeni bir yiyecekle karşılaştıkları için bazen tamamlayıcı besinleri almak istemeyebilir. Bebeğin diş çıkardığı veya hasta olduğu bir dönemde bir yiyecek konusunda ısrar etmek, yemesi için zorlamak, burnunu kapatıp zorla ağzına tepmek veya televizyon karşısında yemek yedirmek bebeğinizin yanlış beslenme  alışkanlıkları kazanmasına neden olur. Çocuk ya sizinle inatlaşarak yemek yemeği reddeder veya tv karşısında yemek yeme alışkanlığı kazanarak her tv veya film izlediğinde aç olmasa bile yemek yeme gereksinimi duyar.
Çocuk Beslenmesinde Nasıl Bir Yol İzlenmeli ?
*Bebeğinize  ilk 6 ay anne sütü verdikten sonra, 6.aydan itibaren tamamlayıcı besinlere geçin.
*Tamamlayıcı besinlere geçtiğinizde günde 1 veya 2 tatlı kaşığı ile başlayın.Miktar ve çeşitliliği yavaş yavaş artırın.
*Başlarda kaşıkla yemekte zorlanabilir, zamanla bu durum düzelecek, endişe etmeyin.Yemek yemeyi öğrenmesine izin verin.Bunu yaparken sabırlı, teşvik edici ve yardım eden bir tutum sergileyin.
*Çocuğu sabırla ve yavaş besleyin.Çiğnemesi ve yutması için zaman tanıyın. Yemek yerken göz teması kurun. Yemek süresince yanında olun.
* Çocuğun ihtiyaçları ve mide kapasitesine uygun bir beslenme programı olmalı. Nasıl ilk doğduğunda mide kapasitesi küçük olduğundan az az sık sık emziriyorsanız, tamamlayıcı besinlere geçildiğinde de bunu düşünmeliyiz.
*Yeni bir yiyecekle tanıştırırken küçük miktarlarda olmasına özen  gösterin eğer yemezse zorlamayın. Başka bir gün tekrar deneyin.
* Hasta olduğu veya diş çıkardığı dönemlerde  oldukça sabırlı olmalı ve küçük miktarlarda sık sık beslemeli, sevdiği besinlere öncelik verilmeli. Emziriyorsanız emzirmeye devam etmeli. İştahında azalma olsa da hastalık sonrası toparlama döneminde öğün sayıları ve miktarları artırılarak çocuğun toparlanması sağlanmalı.
* Kendi başına yiyebileceği muz, salatalık benzeri besinleri eline verin. Yiyeceğe dokunmasına, tanımasına izin verin. Kendi yemek yemek istediğinde bunu destekleyin.
*Uykulu anlarda çocuğunuza yemek yedirmeye çalışmayın.
*Yemek sırasında çocuğunuza güzel sözler söyleyin, yemek yeme zamanlarının mutlu ve huzurlu geçirilen zamanlar olmasını sağlayın.
*6. aydan 8. aya tamamlayıcı besin olarak : Meyve püresi, muhallebi, yumurta sarısı, çorbalar (sebzeli, yoğurtlu ve tahıllı), kıyma veya yumurta sarısı ile hazırlanmış yemekler (köfte,kabak dolması)
*12. ayından itibaren evde pişen yemekleri yiyebilir.
Bebeklikten itibaren yapacağınız doğru tercihler ve uygulamalarla çocuğunuzun doğru beslenme alışkanlıkları  kazanmasına ve daha sağlıklı ve kaliteli bir hayat sürmesine yardımcı olabilirsiniz.
Devamını Oku...


Okul başarısını kulağı etkilemesin

09:52 No Comments

Çocuklarda orta kulak boşluğunda biriken iltihabı sıvının okul başarısını etkileyen işitme azlığına neden olduğu belirtiliyor.

Yrd. Doç. Dr. Özmen Öztürk, özellikle çocuklarda görülen orta kulak iltihabının tedavi edilmediği taktirde, orta kulak boşluğunda biriken iltihabı sıvının okul başarısını etkileyen işitme azlığına neden olduğunu ve kulak zarında kalıcı değişikliklere neden olduğunu belirtiyor.

Özel İstanbul Medipol Hastanesi Kulak Burun Boğaz ve Baş-Boyun Cerrahisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Özmen Öztürk, küçük büyük herkesi tehdit eden orta kulak iltihabının (otitis media) özellikle çocuklarda ciddi sorunlara yol açtığını söylüyor. İstatistiklerin 6 aylık oluncaya kadar her 4 bebekten birinin orta kulak iltihabı geçirdiğini ortaya koyduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Özmen Öztürk, orta kulak iltihabının mikroorganizmalara bağlı geliştiğini dile getiriyor.

Genellikle tek başına ortaya çıkan bir hastalık olmayan ortak kulak iltihabı, viral ya da bakteriyel nedenlerle orta kulağın iltihaplanması olarak görülüyor.

Orta kulak iltihabının en sık görülen belirtisinin ağrı olduğunu hatırlatan Yrd. Dr. Özmen Öztürk, şöyle devam ediyor: “Bunun dışında işitme azlığı, ateşlenme, beslenme güçlüğü ve huzursuzluk gibi şikayetler görülür. Kulaktaki enfeksiyonun etkenine ve yayılımına bağlı olarak bu temel belirtilere baş ağrısı, kulakta uğultu, denge bozuklukları, konuşmada gecikme şikayetleri eklenebilir. Eğer orta kulak yolunda biriken iltihap kulak zarını delerse kanlı ve iltihaplı akıntı dış kulak yoluna boşalır. Kulak zarı delinmesini takiben bu safhada ağrının azaldığı fark edilir. Seröz orta kulak iltihabında ise işitme azlığı ve kulakta basınç hissi tespit edilir.”

Çok küçük çocukların kulak ağrısını tam ifade edemeyebileceğini ifade eden Yrd. Dr. Özmen Öztürk,  “Bu nedenle ailelerin çocuklarını yakından gözlemlemesi gerekmektedir” diyor.

Orta kulak iltihapları genellikle çocukların son 10 gün içinde geçirdiği bir soğuk algınlığını takiben geliştiğini vurgulayan Yrd. Dr. Özmen Öztürk, tedavi edilmediği taktirde ortaya çıkabilecek komplikasyonlara ait belirtileri şöyle sıralıyor: “Orta kulak iltihabı sırasında nadir görülmekle birlikte beyin apsesi, menenjit, kulak arkası sahada abseler ve yüz felci geçirme riski mevcuttur. Bunlar çok yüksek riskler olmamakla birlikte, enfeksiyon sıklığı arttıkça risk de artar.” 

Oturarak beslenen bebeklerde daha az görülüyor
Bebeklerin anne sütüyle beslendiği andaki pozisyonun hastalığı önlemede çıkacak etkin olduğunu belirten Öztürk, “Oturarak beslenen bebeklerin, orta kulak iltihabına daha az yakalandığı görülmüştür. Ayrıca anne sütü bağışıklığı kuvvetlendirerek hastalığa yakalanma riskini azaltır. Kulak ağrısı çeken çocukların doktora götürülmesi hastalığın ilerlemeden tedavisi için gereklidir. Soğuk algınlığını önlemek için yapılan aşılar bakteri ve virüslerin de üremesini engeller ve hastalığa yakalanma ihtimalini azaltır. Sigara içilen ortamlarda pasif içici olan çocukların orta kulak iltihaplanmasına yakalanma olasılığı artmaktadır” diye konuşuyor.

Nasıl tedavi edilir?
Orta kulak iltihabı tedavisinin şeklinin orta kulaktaki iltihabın akut, kronik ya da seröz olmasına göre değiştiğini belirten Öztürk,  şunları kaydediyor: “Bakterilere bağlı orta kulak iltihaplanmaları genellikle ilaç tedavisiyle kısa sürede düzelirken seröz orta kulak iltihabı inatçı bir durumdur. Akut orta kulak iltihabı antibiyotikler ve ağrı kesici ilaçlarla uygun şekilde tedavi edilir. Medikal tedavi genellikle 10 gün süreyle verilir. Antibiyotiklere cevap alınamadığı nadir durumlarda parasentez (kulak zarını delerek orta kulakta biriken iltihabı boşaltmak) gerekebilir. Seröz otitis mediada da önce ilaç tedavisi uygulanır. Özellikle alerjiye bağlı seröz orta kulak iltihapları ilaç tedavisine iyi yanıt verir. Ancak pek çok kez cerrahi müdahale ile orta kulağın havalanması sağlanırken, biriken basınçlı sıvı dışarı alınır. Dekonjestanlar ve antihistaminikler grubunda yer alan ve soğuk algınlıklarında kullanılan ilaçların kısmi faydaları da mevcuttur.”

Eğer orta kulak iltihabı uygun ilaç tedavisine cevap vermezse, sıvı birikimi sürekli hale gelirse ve iltihabi durum sık aralıklı tekrarlarsa cerrahi tedavi önerebileceklerini de aktaran Yrd. Dr. Özmen Öztürk, “Seröz orta kulak iltihabında eğer hastada işitme kaybı varsa ve bu durum ilaç tedavisiyle düzelmiyorsa tedavi cerrahi bir işlemdir” diyor.
Devamını Oku...


Çocuklar ve Şiddet İçerikli Oyunlar

09:51 No Comments

Eskiden, biz çocukken, develer tellal, pireler berber iken, çocuklar rahatça sokaklarda oynayabiliyorken, en normal oyunlardandı kovboyculuk, şövalyecilik, canavarcılık, hırsız-polis… Çocuklar birbirini kovalar, çeşitli tuzaklar kurar; kılıçlar, kalkanlar, tabancalar havalarda uçuşurdu. Oyuncak tabancası olmayan çocuklar, ya bir sopa bulur tabanca yapardı, ya da en doğal oyuncak olan elini kullanırdı. Hepimizin çocukluğundan aşina olduğu bu oyunlar, günümüz bilinçli ebeveynlerini endişelendiriyor. Sıkça şu soruyu duyuyorum: Çocuğum şiddet içerikli oyunlar oynuyor, normal mi?
Çocukların şiddeti oyunlarına konu etmeleri çok normal. Çocuklar her şeyi oynayarak öğrenirler. Günlük hayatta gözlemledikleri, merak edip denemek istedikleri, çözmeye çalıştıkları her konuyu oyunlarına bakarak anlayabilirsiniz. Yetişkinler sorunları zihinsel süreçlerle çözmeye çalışırken, çocuklar için yaşantısal olarak pratik etmek ön plandadır. Bunun en güvenli yolu da oyun. Öfkeyle, korku ve kaygıyla başa çıkmak, içlerindeki saldırganlık güdüsünü dengeleyebilmek, işe yarayan çözümler üretebilmek çocukların zamanla uzmanlaştıkları konular. Hissettikleri, fakat ne yapacaklarını bilemedikleri duyguları oyunlarına konu ederek üzerlerinde çalışırlar. Canavarcılık oyunu mesela, dışardan baktığınızda bir lego oyunu kadar öğretici ve faydalı olmadığını düşünebilirsiniz. Gelin bir de çoğu konuda bizler kadar tecrübeli olmayan çocukların gözünden bakalım. Bu oyunla çocuklar, canavar gibi ne olduğunu anlayamadıkları, gerçek sandıkları, kaygı uyandıran bir varlığı anlamlandırmaya çalışır. İyi-kötü, kazanma-kaybetme kavramlarını, kaybettiklerinde hayalkırıklığını, kazandıklarında heyecanı deneyimlerler. Canavara karşı hissettikleri öfkeyi dışa vurur ve rahatlarlar. Korktukları ve sinirlendikleri durumlarla nasıl baş edecekleri ile ilgili yaratıcı çözümler üretirler. Tüm bunları, düşünme yoluyla yapacak becerileri henüz yok. Oysa oyun gibi güvenli bir ortamda, bir çok olumsuz duyguya karşı kendilerini geliştirirler.
Anne babaların bu tarz oyunlara verdiği ilk tepki genelde engellemeye çalışmak oluyor.‘Boşver bu oyunu, gel yapboz yapalım’ gibi, daha nötr oyunlara yönlendirme çabasıyla sıkça karşılaşırız. Şiddet içerikli oyunları önlemeye çalıştığınızda çocuğunuza verdiğiniz mesaj, son derece normal olan bazı olumsuz duyguları kabul etmediğiniz oluyor. Böylece çocuğunuz bu duyguları hissettiğinde sizden saklamaya ve bastırarak yok etmeye çalışacak. Ancak ne yazık ki bu mümkün değil. Kendi hayatınızda da pek çok kez deneyimlemişsinizdir. Öfkenizi, korkunuzu, kaygınızı istediğiniz kadar yok etmeye çalışın, başaramazsınız. Bastırdıkça, en olmadık yerde en olmadık tepkileri verir, bazen istemeden saldırganlaşırsınız. Çocuklarımıza olumsuz duygularını kabul edip, onlara sağlıklı başa çıkma yolları geliştirmeyi öğretmemiz gerekiyor. Şiddet oyunlarında ön plana çıkan duygu olan öfke, tüm insanların zaman zaman hissettiği, yaşam için gerekli duygulardan biri. Doğamız gereği, tehlikelerle karşılaştığımızda ve kendimiz savunmamız gerektiğinde saldırganlığa başvurma eğilimindeyiz. Ama elbette, artık mağara devrinde yaşamıyoruz. Artık vahşi hayvanlarla veya elimizden yiyeceğimizi almaya çalışan diğer insanlarla savaşmamız gerekmiyor. Bu yüzden öfkemizi diğer insanlara zarar vermeden, kabul edilebilir yollarla ifade etmeyi öğrendik yıllar içinde. Gerçi son günlerde yaşadığımız bazı dehşet verici olayları düşündüğümde, bu konuda hala yol almak gerektiğini üzülerek fark ediyorum. Bu konudaki en büyük sorumluluk, geleceğin yetişkinlerini büyüten ebeveynlere düşüyor. Bu yüzden bir sonraki yazımda çocuklarınıza öfkeyle sağlıklı baş etme yollarını nasıl öğreteceğinizi ve şiddet oyunlarında endişelenmenizi gerektirecek durumların neler olduğunu paylaşacağım. 
Devamını Oku...


Anne babalar çocuklarının yanında nasıl tartışmalı

09:51 No Comments

Anne ve baba iki farklı kişi, iki farklı bakış açısı. Bu iki farklı kişinin ortak çocukları. Anne babalar, sahip oldukları farklılıklardan dolayı zaman zaman sorunlar yaşayabilir, bu çok normaldir.
Ancak evde hergün küçücük ıvır zıvırlardan dolayı kavga çıkıyorsa ve bu da çocukları olumsuz yönde etkilemeye başladıysa her iki tarafından da kavga etmesini öğrenmesi gerekiyor.
Peki anne babalar nasıl kavga etmeli? Kavga sırasında nelere dikkat etmeli? "Çocuk odasındaki ve evdeki kaos dayanılır gibi değil, çocuklar her akşam geç yatağa gidiyor, çocuğun dersleri çok kötü, çocuğu bu kadar şımartmaya gerek yok." Bunun yanı sıra evdeki sorumluluklar ve ekonomik problemler ailede çatışmaların çıkmasına neden olabiliyor ve muhtemelen bir çok anne bu ve bu gibi nedenlerden dolayı kavga ediyor.
Ancak önemli olan bu anlaşmazlıklara nasıl bir çözüm bulunacağıdır. Pek çok anne baba bir taraftan iyi eş, diğer taraftanda da iyi bir ebeveyn olmaya çalışır. Bu duygular içinde çocukları için sorumluluk alırlar ve onların geleceğini şekillendiren kararları imza atarlar.
Anne ve babanın kendi çocukluklarında kazandıklrı değerler ve aldıkları eğitim alınan bu kararlarda etkin rol oynar. Anne ve babanın kazanımları farklı olduğu için çocukları için alacakları kararlarda kimi zaman ortak nokta bulmak güç olabilir. Annne ve babalar, çocuklarını iyi bir yaşam için hazılamaya çalışıyor.
Ancak anne ve babaların beklentileri her zaman toplumsal ve ekonomik koşullar nedeniyle karşılanmayabiliyor. Bu durumda anne ve balar arasında da çatışma çıkıyor. Aslında ailedeki kavgalar, çorbaya tat veren tuz gibidir. O nedenle kavgaları olumluya çevirebilmek, tatlıya bağlayabilmek önemlidir.
Peki bu nasıl olacak? Anne ve baba ne kadar çok çalışırlarsa çalışsın kendileri için ortak zaman bulmalı ve bol bol konuşmalı. Konuşulacak ortam rahat ve hoş olmalı, her iki taraf birbirinin sözüne kesmeden, saygı çerçevesi içinde dinlemeli. Ortak çocukları ve gelecekleri için nelerin kendileri için iyi olduğunu tartışıp bulmalılar. Karşı tarafın fikri daha mantıklı gelince bunu kabul etmek asla bir yenilgi olarak görülmemeli.
Çocuklar anne ve babanın farklı görüşlerine rağman ortak bir kararda buluştuklarını, kavga etmelerine rağmen herşeyin eskisi gibi olduğunu görünce, farklılıklara rağmen birlikte yaşamın kurallarını öğrenir.
Anne baba arasında anlaşmazlıkların olması gayet normaldir. Önemli olan tartışılan konu hakkında görüşlerini, karşı tarafa kırmadan incitmeden, aşağılamadan ‘ben bu şekilde düşünüyorum’ diye anlatabilmektir. Yoksa karşı tarafı dinlemeden ‘Ama sen yanlış düşünüyorsun. Sen hep öylesin. Sen bilmiyorsun’ gibi suçlamalar, eşler arasında bir duvarın örülmesine neden olabilir. Bu nedenle bu tür suçlamalardan kesinlikle kaçınılmalıdır.
Anne ve baba kavgasına şahit olan çocuk, yaşına göre kavgayı anlamaya çalışacaktır. Kısaca kavga etmesini bilen, kavgadan sonra tekrar anlaşabilen anne ve babalar aslında çocuklar için büyük bir şanstır. Yani çocuklar ilerki yaşlarında sık sık karşılaşacakları anlaşmazlıkların ve fikir ayrılıklarının aslında çok da kötü olmadığını ve mutlaka bir çözüm yolu bulunduğunu görüp öğreneceklerdir. Farklılıklara, çatışmalara ve tartışmalara rağmen insanların birbirini sevebileceklerini göreceklerdir...
Devamını Oku...


Çocuğunu Suça İtme !

09:50 No Comments

Günümüzde gittikçe artan suça itilmiş çocuk sayısından haberiniz var mı? Evet, Türkiye’de gün geçtikçe suça sürüklenen çocuk sayısı ciddi bir artış gösteriyor değerli okuyucular. Çocuklar göz göre göre suç işliyorlar ve gördüğüm kadarıyla kimse bu vaziyeti görüp daha dikkatli davranmıyor maalesef. Nasıl suça itiliyor çocuk? Bu soruya birkaç maddeyle cevap vermeye çalışacağım. Çocuk en çok ebeveyn davranışları sonucunda suça sürükleniyor. Onların tavırları, iletişimsizlikleri sonucu. Bu yüzden aile davranışlarına değineceğim.
Çocuğa daha küçükken ne isterse vermeye başlarsan; çocuk, herkesin onun geçimini sağlamakla mükellef olduğuna inanır.
Kötü sözler kullandığında gülersen; çocuk, kendisinin akıllı olduğuna, bu sözlerin iyi olduğuna inanır.
Onun düşünmesine, beynini kullanmasına izin vermiyorsun, peki bırak da çocuk kendi başına kaldığında, 18 yaşına geldiğinde bir şeyden habersiz mi karar versin?
Yerde bıraktığı her şeyi kaldırır, onun arkasını hep toplarsan; çocuk, her zaman sorumluluklarını yükleyecek birilerini arar.
Onun önünde sık sık kavga edersen; çocuk aile parçalanınca şaşırmaz, çünkü o süreçte çocuk parçalanmıştır zaten.
Ona istediği kadar para vermekten kaçınmazsan; çocuk, para kazanmanın ne demek olduğunu öğrenemez.
Tüm arzularını yerine getirirsen, kral gibi yaşatırsan; çocuk, istediklerini her zaman elde etmeye çalışacaktır.
Komşulara, öğretmenlerine, polislere vs. herkese karşı onun tarafında olursan; çocuk, hepsine karşı önyargılı davranacak ve onların hep yanlış yaptığına inanacaktır.
Sevgili ebeveynler herkes çocuğunun eksiksiz yetişmesini, iyi şartlar altında olmasını ister. Ama yukarıdaki tavırların nasıl düşünceler doğurduğunu gördük. Her şeyi öğreterek eğitmelisiniz çocuklarınızı. Onları sokağa iterek, işten vakit bulup ilgilenmeyerek, onu iyi eğitim alsın diye yarış atı gibi görerek, onun önünde tartışarak ona iyi bir gelecek sağlamıyorsunuz. Onu en tehlikeli yere sokağa itiyorsunuz. Çünkü onu bunaltıyorsunuz. Bu davranışlarınıza bir orta nokta bulmanın zamanı gelmedi mi sizce? Haydi, çağırın çocuğunuzu ve ona bugün nasılsın, neler yaptın deyin. Gerekirse oyun oynayalım deyin. Haftada bir kez tüm gün ona vakit ayırın ve suça itilen çocuk sayısındaki artışa bir nokta da siz koyun.
Devamını Oku...


Annelerin Kabusu : Uyku Eğitimi

09:50 No Comments

Annelerin Kabusu : Uyku Eğitimi
Benim için çocuk sahibi olmanın en zor kısmı uykusuz kalmaktı. Bir daha ne zaman tüm gece deliksiz uyurum acaba diye düşündüğüm günler ne çoktu. Sanırım tüm ebeveynler için ortak bir sıkıntı gece uykularını düzenlemek. Sanılanın aksine, bebekler büyüdükçe birdenbire kendileri uyur hale gelmezler. Uykuya dalma da aynı yürüme, çatal kaşık kullanma gibi öğrenilen bir beceridir. Altıncı aydan itibaren bebeğinize uyku eğitimi verebilirsiniz. Bu zamana kadar kendi kendini sakinleştirme ve uykuya dalma konusunda sizin desteğinize muhtaç olan bebeğiniz artık bu becerileri öğrenmeye hazırdır.
Herhangi bir sağlık sorunu olmayan bebeğinize uyku eğitimi vermek istiyorsanız, bir uyku rutini oluşturmanız ilk adım olmalı. Bebekler tekrarla öğrenirler, bu yüzden günlük rutinler onları rahatlatır. Her akşam uyku saatinde benzer aktiviteleri tekrarlarsanız bir süre sonra bebeğiniz uyku saatinin geldiğini önceden anlayacak ve vücudu uykuya hazırlanmaya başlayacak. Uyku rutinlerinde hareketli oyunlar veya uyarıcı çizgi filmler yerine, sakinleştirici aktiviteleri tercih etmelisiniz. Örneğin ılık bir banyo, ardından kucakta besleme, masal veya ninni, uyku öncesi için oldukça rahatlatıcı bir rutin. Rutin oluşturmak için 6. ayı beklemenize gerek yok. İlk aylardan itibaren her gece uyku zamanı benzer şeyler yapmaya özen gösterin.
Uyku rutinini uyguladıktan sonra bebeğinize kendi uykuya dalması için bolbol fırsat vermelisiniz. Sakin ve rahatlamış bir halde onu yatağına koyun ve yatağın yanına çektiğiniz bir sandalyede oturun. Eğer ağlarsa bir süre kendini sakinleştirebilmesi için buna izin verin. Bu beceri ancak deneyerek öğrenilen bir beceri. İlk ağladığında hemen onu kucağınıza alıp orada uyutursanız kendi başına keşfetmesine engel olursunuz. Ancak, ilk günlerde ona destek vermek de gerekli. Bir iki dakika ağladıktan sonra onu kucağınıza alıp sakinleştirmelisiniz. Sakinleştiği anda onu hemen yatağına yatırın ki uykuya orada dalmayı öğrensin. Uyku eğitimini bu şekilde verdiğinizde hem kendi başına yeni beceriler geliştirebilmesini sağlarsınız, hem de bu süreçte onu yalnız bırakmayıp destek olursunuz.
Devamını Oku...


Muhteşem İstanbul Manzarası

09:48 No Comments

İstanbul’un en bilinen yeri Taksim ve İstiklal Caddesidir herhalde. Özellikle gençlerin uğrak noktaları, buluşma noktaları arasında başı çeken Taksim ve İstiklal Caddesi pek çok mekana da ev sahipliği yapmakta. İstiklal Caddesi üzerindeki mekanlar genellikle gerek alışverişten, gerekse gezmekten yorulanların dinlenmek için uğradığı ve birşeyler yiyip içerken soluklandığı mekanlar iken, ara sokaklarda keşfedilmeyi bekleyen birer hazine niteliğindeki mekanlar bulunuyor. Şimdi sizlerle bu mekanlardan birini paylaşacağız. Tabi şimdiye kadar çoktan keşfetmemiş iseniz.
İyi bir kahve mekanından beklenecek en önemli özellik nedir diye soracak olursak, hemen herkes ortak olarak kahvelerinin güzelliğini söyleyecektir. Bir kahvekolik olarak sizlerle bugün paylaşacağımız Konak Patisserie & Cafe, kahvelerinin kalitesi ve lezzeti  ile çok da ön plana çıkan bir yer değil. Ancak bir özelliği var ki en kötü kahveden bile sizin en güzelkahve keyfi almanızı sağlayabilir.
Galata Kulesinin hemen alt tarafında, sokaktaki dar bir demir kapıdan girdiğiniz binanın üst katlarına kadar dar ve dik merdivenlerden tırmanmak zorundasınız. Tabi çok şanslı iseniz küçük asansörü boş yakalamanız olası ancak asansörü beklemektense o dar ve dik merdivenleri tırmanmanızı şiddetle tavsiye ediyorum. O merdivenlerin atmosferini görmelisiniz. Eğer beğenmezseniz inerken asansörü kullanabilirsiniz.
Mocha
Mocha
Konak Patisserie & Cafe öyle muhteşem bir manzaraya sahip ki, bu harika İstanbul manzarasına dalıp kahvenizi yudumlamayı unutabilirsiniz. Bir tarafta Galata Kulesi, hemen yanında Saint Peter ve Saint Paul kilisesinin çan kulesi, diğer tarafta Haliç ve muhteşem Süleymaniyesi’nden Ayasofyası ve Topkapı Sarayı’na varıncaya kadar tüm güzellikleri ile tarihi yarımada, diğer bir yanda ise muhteşem İstanbul Boğazı…Üç tarafınız olabildiğince geniş bir açı ile İstanbul manzarası… Ve siz bu bu güzel cafenin terasından İstanbul’u dinlerken kahvenizi yudumlayabilirsiniz. Hele yanınızda çok sevdiğiniz bir arkadaşınız varsa, en az sizin kadar İstanbul aşığı, geçen zamanın tadına doyulmuyor.
Mocha
Mocha
Konak Patisserie & Cafe’nin kahveleri nasıl mı? Çok uzun süre kalamadığımızdan sadece bir Mocha sipariş etmiştim. Ona göre değerlendirecek olursam, kahvenin biraz soğuk geldiğini ifade etmem gerek. Üstelik yanında kedi dili bisküvisi de yoktu. Belki de benim alışkanlığım ama Mocha’nın yanında hep kedi dili biküvi ararım. En azından buna benzer birşeyler olmalı. Tadi hiç de fena değil ama. Havanın biraz serin olmasından dolayı da kahvenin soğukluğuna çok eksi puan vermeyeceğim. Tabi tek seçeneğiniz kahve değil. Oldukça çeşitli sıcak ve soğuk içecek menüsüne sahip. Tabi isterseniz karnınızı doyurmanız için güzel bir menüleri var. Daha önce koca bir pizza bitirmiş olduğumdan menüden birşey sipariş etmedim.
Henüz bu muhteşem manzaralı mekanı keşfetmemiş olanların mutlaka uğraması gerektiğini belirtmeliyim. Henüz havalar soğumamışken bu mekana bir uğramalısınız. Soğuk havalarda teras yerine iç mekanda durabilirsiniz. Üç tarafı açık olunca şiddetli rüzgar alacaktır.
Yazımla birlikte Konak Patisserie & Cafe’de çektiğim birkaç fotoğrafı da sizlerle paylaşıyorum.
haliç
Haliç
Gitmek isteyenler aşağıdaki haritadan tam olarak Cafenin yerine bakabilirler.


Kaynak: http://www.kahvekolik.net/2013/09/16/konak-patisserie-cafe-muhtesem-istanbul-manzarasi/
Devamını Oku...


Ekip Çalışması! Güzel, Ama Nasıl?

09:47 No Comments

ekip çalışması, ekip, takım, team work


Son yılların popüler slogalarından biri : Ekip Çalışması. 

Ekip Çalışmasının gerekliliği sık sık dile getirilir. Askeriyede, bürokraside, sporda, kurumlarda, hatta aile içerisinde bile birlikte hareket etmekten bahsedilir. Eskiden kahramanlarımız, Superman, Batman, Örümcek Adam gib tek başına tüm kötülüklerle başedebilen yalnız karakterler iken, artık bunların yerini Fantastic Four(Fantastik Dörtlü), X-Men, Avengers(Yenilmezler) gibi birlikte hareket eden kahramanlar grubu almış.

Bir çok alanda ekip çalışmasının başarılarına tanık olabiliyoruz. Mesela futbol gibi, askeri bir harekat gibi. Ama aynı şeyi kurumlar için her zaman söyleyemiyoruz. Sıkıntılar yaşandığına, hayal edildiği gibi 1+1 = 3 lere ulaşılamıdığına tanık oluyoruz. 

Peki kurumlardaki ekip çalışmaları, diğer alanlardaki çalışmalara kıyasla neden daha geridedir? Beyaz yakalıların bir araya geldiğinde dedikodusunu ve şikayetini sık sık dile getirdiği problemler bunlardan bazıları olabilir mi?  

Ekip çalışmalarında görülen aksaklardan bazılarını tecrübelerime ve gördüklerime dayanarak paylaşmak isterim.

- Yalnız çalışmayı sevenler: "Takım çalışmasına yatkın değil" gibi olumsuz bir değerlendirme tehlikesi ile karşı karşıya olan çalışandır. Her ne kadar kurumlar için takım çalışması olmazsa olmaz bir kriter olsa da, eğer bu kişiler kurum için çok güzel işler çıkarabiliyorsa, bazı durumlarda yalnız çalışmasına izin verilmelidir. Hemen gözden çıkarılmamalıdır. Ancak burada altını çizmekte fayda var. Kişinin diğer çalışanlarla iletişimi iyidir. Sadece teknik olarak birlikte çalışamıyordur. İletişim ile ekip çalışmasını ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.


- Öne çıkmaya çalışanlar: Futbolda seyirciler vardır. Golün yenmesini engelleyen de, golü hazırlayan da, golü atan da gözler önündedir. Hepsi birer kahramandır. Takımda kötü oynayan bir futbolcu var ise o da göze batar. Yani performans değerlendirme çok da zor değildir. Ancak kurumlarda, bir proje bir ekip tarafından geliştirilirken kimin ne kadar emeği olduğunu takip etmek çoğunlukla zordur. Yöneticiler herkesin ne yaptığını göremeyebilir. Bunu fırsat bilen bazı beyaz yakalılar(çakallar) ise, projenin her adımında yöneticileri bilgilendirerek veya toparlayıcı/özet mailleri atarak, en çok ilgilenen kişi unvanını alır. Hatta sizin epey emek verdiğiniz ve uzmanlık alanınızın olduğu kısımları da 1-2 cümle ile geçiştirerek sabote eder. Bu durum ekipteki diğer insanların motivasyonun düşmesine neden olur. Kesin çözümü yok. Belki proje veya ekip yöneticisi proje süresince kişilerin yaptıklarını bizzat takip ederek bunun önüne az da olsa geçebilir.

Burada bahsettiğimiz, gerçekten fark yaratarak güzel işler yapan çalışan değildir. Böyle çalışanların öne çıkması kadar doğal bir şey olamaz.

- Ego problemi: Çok geniş bir konu. Bununla ilgili Çağın Hastalığı : Ego adında yazım bile vardı. Bilmediği halde sormamak, başkalarının bilgisini kabullenmemek ekip çalışmasına en çok zarar veren ego problemlerinden birisi.

- Bilgi saklama: Bilgi saklama kadar çalışanın bilgiyi saklama ihtiyacı duymasına sebep olan etkenler de bir suçtur. Paylaştığı bir fikrinin çalınarak başka bir ortamda söylendiğine şahit olan ve artık bundan korkan o kadar çok çalışan var ki. Yine iş etiği problemi diyoruz.

- Yöneticiler: Herkesi hakettiği kadar takdir etmeme  veya ekipte hep aynı kişilerle iletişimde kalma ekip çalışmasını olumsuz yönde etkiler.
Devamını Oku...


Türkiye'yi, tümü öğrenci 22 takım temsil edecek

09:46 No Comments

Türkiye, dünya çapında binlerce öğrencinin daha az enerjiyle daha fazla yol gitmek için araçlar tasarlayıp ürettikleri Shell Eco-marathon Avrupa’ya katılımının 10. yılını kutluyor.
En az yakıtla en uzak mesafeyi kat etmek hedefiyle bu sene 30. yıldönümünü kutlayan Shell Eco-marathon Avrupa heyecanı ülkemizden yarışmaya 17 farklı üniversite ve 3 liseden katılacak 22 takımın İstanbul’da buluşmasıyla başladı.
21-24 Mayıs 2015 tarihleri arasında Hollanda’nın Rotterdam 
şehrinde düzenlenecek olan ve Avrupa genelinde 30 ülkeden 230 öğrenci takımının katılacağı Shell Eco-marathon Avrupa’da bu yıl en yüksek sayıda takımla katılan ikinci ülke Türkiye.
Bu yıl Shell Eco-marathon Türkiye’de 10. yılını kutluyor. Shell Türkiye 10 senedir, Türkiye’de öğrencilerin kendilerini inovasyon, teknoloji ve mühendislik alanlarında geliştirmesine Shell Eco-marathon ile katkıda bulunuyor. Bu kapsamda 2005 yılından bu yana Shell Eco-marathon’a Türkiye’den 100’ün üzerinde takım ve 1000’e yakın öğrenci katıldı.
Shell Türkiye Ülke Başkanı Ahmet Erdem, Shell Eco-marathon hakkındaki düşüncelerini şöyle dile getirdi: “Shell, dünyanın enerji ihtiyacını sorumlu bir şekilde karşılamayı hedefliyor. Bu anlamda Shell Eco-marathon’un Shell açısından çok önemli bir yeri var.”
Shell, Türkiye’de kurulduğu ilk günden bu yana hem ürün ve hizmetleriyle, hem de yürüttüğü sosyal projeler ile “toplumsal fayda yaratma” hedefini titizlikle uyguluyor ve Türkiye’nin sadece ekonomisine değil, sosyal ve kültürel gelişimine de katkıda bulunuyor. Shell Eco-marathon, bu kapsamdaki en önemli sosyal yatırımlarından biri olma niteliğini taşıyor. Yarışmayla öğrencileri inovasyon ve teknoloji alanlarında geliştirerek Türkiye’nin enerji geleceğine de katkıda bulunmayı hedeflediklerini söyleyen Erdem, Shell Eco-marathon’un gençlerin mühendislik ve tasarım yeteneklerinin yanı sıra kişisel gelişimlerine de katkı sağladığını sözlerine ekledi.
Erdem ayrıca, “Son on yıldır Türkiye’nin birçok farklı ilinden katılan takımların Shell Eco-marathon’da giderek artan başarısı, Türkiye’de yeni yetişecek mühendislerin otomotiv teknolojileri ve yakıt tasarrufu alanında elde edecekleri başarıların habercisi. 2015 yılında da İstanbul, Ankara, Kocaeli, İzmir, Çorum, Kayseri, Manisa, Isparta, Kırıkkale ve Eskişehir’den katılacak 22 takım Türkiye’yi Shell Eco-marathon’da temsil edecek. Takımlarımıza güveniyor ve başarılar diliyorum” diye konuştu.
Bu sene ülkemizden katılan takımlara bilgi vermek amacıyla Türkiye’yi ziyaret eden Avrupa Teknik Müdürü Gilles Vanier, toplantıya katılan öğrencilere Shell Eco-marathon’un amacı, özellikleri ve teknik kuralları ile ilgili bilgiler verdi. çevrci araçlar yarışıyor
Vanier, Shell Eco-marathon’a Türkiye’den katılan takımlarla ilgili yaptığı açıklamada: “2005’ten beri katılan takımların sayısında inanılmaz hızlı bir artış gerçekleşti. Fransa’dan sonra en çok takımla katılan ülke Türkiye.” dedi. Shell Eco-marathon’da takımların başarısının her geçen yıl attığını ve deneyimin çok önemli olduğunu söyleyen Vanier, Türkiye’den katılan öğrencilerinin heyecanının ve enerjisinin bambaşka olduğunu da sözlerine ekledi.
2015 yılında Shell Eco-marathon Avrupa’ya İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Facilis Electric Vehicle Group, İzmir Gediz Üniversitesi’nden G-TECH, Hacettepe Üniversitesi’nden Optimus, Hitit Üniversitesi’nden Pithana Hidromobil,Anadolu Üniversitesi’nden Hidroana, Marmara Üniversitesi’nden Hydro Marmara, Kırıkkale Üniversitesi’nden Hidrokale, Ankara Üniversitesi’nden High-Tech Community, Ankara Üniversitesi’nden Hitit Güneşi, Kalaba Anadolu Lisesi’nden Hidroket Jr , Yıldız Teknik Üniversitesi’nden AE2 Project Team, Boğaziçi Üniversitesi’nden BuAlert, Erciyes Üniversitesi’nden Temiz ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi’nden SSAL Mechanic Team, Ankara Üniversitesi’nden Hidroket takımı, Süleyman Demirel Üniversitesi’nden HidroSafir, İstanbul Üniversitesi’nden Hidroist, Yeditepe Üniversitesi’nden Yeditepe Üniversitesi Eco-marathon takımı, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Electric Vehicle Team ve Terakki Vakfi Özel Şişli Terakki Fen Lisesi’nden Team TERAKKİ katılıyor.
Shell Eco-marathon hakkında
Shell Eco-marathon, öğrencileri enerji verimliliğinin sınırlarını zorlamaya iten özgün, küresel çapta düzenlenen bir yarışmadır. Yarışma, öğrencilerin kendi tasarlayıp yaptıkları araçları test etmesine imkan veren bir platform sağlıyor. Genç insanlara, geleceğin bilim insanları ve mühendisleri olmaları için ilham veriyor.
Yarışma, yenilikçi problem çözme yaklaşımı, yaratıcılık ve ortak çalışma becerilerinin kullanımını gerektiriyor. Shell Eco-marathon, öğrencilerin ilk elden paha biçilmez beceriler ve bilgiler kazanmasını sağlayan özgün bir deneyim niteliğini taşıyor. Shell Eco-marathon her sene, Shell Enerji Labaratuvarı ve Gelişime Birlikte Güç Vermek forumu ile birlikte, binlerce ziyaretçiyi ağırlıyor ve enerji ile mobilitenin geleceği hakkında fikir alışverişi gerçekleşmesini sağlıyor.
Shell Eco-marathon Avrupa’da yaşları 16 – 25 arası değişen ve yaklaşık 30 ülkeden gelen geleceğin mühendis ve bilim insanları yarışıyor. Başarılarını ise 1 kWh ya da 1 litrelik yakıtla ne kadar mesafe gidebildikleri tayin ediyor. Shell yarışmayı Rotterdam’da düzenleyerek amaca uygun bir sokak rotasıyla halka yakınlaştırıyor.
Shell Eco-marathon Avrupa, Shell’in dünyanın artan enerji ihtiyacını sorumlu bir şekilde karşılama konusundaki çabalarının bir göstergesi. Aynı zamanda, öğrenciler, ortaklar ve kamuoyunu bir araya getiren Shell Eco-marathon, Shell’in işbirliği odaklı yaklaşımını da ortaya koyuyor.
Bu sene 30. yılını kutlayan Shell Eco-marathon Avrupa, art arda 4. kez düzenlendiği Rotterdam’da 21-24 Mayıs tarihleri arası izleyicilerle buluşuyor. Yarışma sırasında enerji ve teknolojinin geleceğiyle ilgilenen Avrupa vatandaşlarına ilham vermek amacıyla katılımcılar için birçok etkinlik de düzenleniyor.
Shell Eco-marathon, her sene ABD ve Asya’da da benzeri organizasyonlarla yer alan global bir etkinlik. Shell Eco-marathon Kuzey ve Güney Amerika 9-12 Nisan arası Michigan eyaletinin Detroit kentinde; Shell Eco-marathon Asya ise 26 Şubat – 1 Mart tarihleri arsında Filipinler’in başkenti Manila’da düzenlenecek.
Devamını Oku...